HUKUK & DANIŞMANLIK
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu
Özel hayatın gizliliği, her bireyin en temel haklarından biridir. Ancak günümüzde, teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte özel hayatın gizliliğini korumak giderek zorlaşıyor. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, birçok ülkede suç kabul ediliyor. Türkiye’de de özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 132. maddesi uyarınca düzenlenmiştir. Bu suçun cezası, kişinin özel hayatının gizliliğini ihlal eden fiilin niteliğine ve yoğunluğuna göre değişebilir. Bu yazıda, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Nedir?
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Nedir? İnsanlar, yaşamlarını sürdürebilmek ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek için birbirleriyle iş birliği yapmış ve bu şekilde toplumu oluşturmuşlardır. Toplum içerisinde olmak, toplumu oluşturan diğer insanlarla beraber yaşamayı gerektirirken, aynı zamanda bireylerin her birine sorumluluklar da yükler. Ancak; topluma karşı sorumlulukları olan bireyin, kalabalık içerisinde yaşaması onun kendi kişiliği ve kendisine özel alanı olmadığı ve bütün her şeyi ile topluma adanmış bir varlık olduğu anlamına gelmez.
İnsanın toplum dışında yalnızca kendisini ilgilendiren ve saygı duyulması gereken bir özel hayatı vardır. Kişinin kendine özgü yaşayış tarzı bununla birlikte yalnızca kendisini ilgilendiren tutum ve davranışı anlamına gelen “özel hayat“, bireyin bireysel varlığının ve toplumdan soyutlanma isteğinin yanı sıra, kişinin özelinin gizliliğine de güvence sağlar.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesine göre; “herkes; özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.” Kişinin kendi hayatı ile ilgili olarak, anayasamızın 20. maddesinde; “herkes özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” ifadesi yer almaktadır.
Buradan, bir kişilik hakkı olarak, kişinin özel hayatının ve aile hayatının ihlal edilmemesinin yani gizli kalmasının sağlanması meselesi ortaya çıkmaktadır. Anayasamız, özel hayatın ve aile hayatının ne olduğunu, gizliliğin kapsamının ve sınırlarının neden ibaret olduğundan bahsetmemiştir. Anayasa, bunlara, ancak hâkim kararı ile dokunulabilir demektedir. Bunlar özel hukukta “kişilik hakları” olarak ifade edilmektedir (TMK madde 24).[1]
Yukarıdaki paragrafta belirtildiği üzere özel hayat, gerek uluslararası hukuk metinlerince gerekse de ülkemize ait hukuk metinlerince koruma altına alınmıştır. Kişinin kendisine ait olan bu alanın korunması özellikle teknolojinin hayatımıza iyice girmesiyle birlikte günümüzde daha da önem kazanmıştır. Bu nedenle, bireylerin özel hayatını gerçekten koruyabilecek güçte hukuksal düzenlemelerin yapılması her ulus için bir ihtiyaçtır.
İlginizi Çekebilir: Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu Nedir?
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Nasıl İşlenir? Özel Hayatın Gizliliği İhlali Örnekleri ve Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Şartları (TCK Madde 134)
Özel hayatın gizliliği, bireylerin özel yaşamlarının kamuya açıklanmasını engelleyen bir haktır. Bu hak, yasalara göre korunmaktadır. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, başka bir kişinin özel hayatına izinsiz olarak müdahale etmek veya özel hayatına dair bilgileri ele geçirmek demektir. Bu suç, kişilerin özel hayatının açığa çıkarılması sonucunu doğurabilecek her türlü faaliyeti kapsar. Özel hayatın gizliliğini ihlal etmek, kişinin itibarını zedeleyebileceği gibi, hukuki yaptırımlarla da karşılaşmasına neden olabilir. Bu suçun işlenmesi halinde, hukuki yaptırımların yanı sıra maddi tazminat talepleri de söz konusu olabilir.
A) Genel Bilgi ve Suçun Anlamı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu düzenlenmiştir. Kanun koyucu bu düzenlemeyi yaparak, kişilerin salt kendilerine ait olan hayat alanlarını koruma altına almak istemiştir. Ayrıca Anayasa md. 20’ye ve AİHS md. 8’e aykırılığın bir yaptırımı düzenlenmiştir.[2]
Kişinin konut içerisinde geçen yaşamı da özel yaşam alanına girmekle birlikte, konuta girme veya girdikten sonra çıkmama biçiminde gerçekleşen ihlaller, TCK md. 134 değil, konut dokunulmazlığını ihlal suçunu düzenleyen TCK md. 116 kapsamındadır. Ancak bu fiillerin dışında kalan konut dokunulmazlığına yönelik tüm ihlaller, konut içindeki yaşam da özel hayata gireceği için, TCK 134 kapsamında değerlendirilecektir. Mesela, konuta yönelik olarak gizli dinleme ya da görüntülemeye yarayan araçlarla konutun içinden veya dışarıdan gizli dinlemeye alınması TCK 134 kapsamında değerlendirilir ve cezalandırılır.[3]
Bunlar dışında, “haberleşme” de özel yaşama dahildir ve buna yönelik ihlaller de TCK md. 134 kapsamına girer. Ancak, haberleşme araçlarıyla yapılan konuşmanın gizliliği TCK 132 kapsamında özel olarak korumaya alındığı için burada TCK 134 hükümleri uygulama alanı bulmaz.
Bunlar gibi kanun koyucu tarafından özel hükümlerle koruma altına alınmış olan hukuki değerler dışında, kişinin özel yaşamına yönelik bütün müdahalelerde TCK 134 hükümleri uygulanacaktır. Bu suçun nasıl işleneceği aşağıda açıklanmaktadır.[4]
B) Tipikliğin Objektif Unsurları (Maddi Unsurları) Nelerdir?
a) Maddi Konu
Özel hayatın gizliliği suçunun düzenlendiği TCK md. 134’de, Anayasa md 20/1’de yer alan genel ve soyut bir terim olan özel yaşam terimi kullanılmıştır, ancak; bu terimin ne anlama geldiği konusunda ne TCK’da ne de Anayasa’da herhangi bir tanım yapılmamıştır.
Doktrine baktığımızda, baskın olarak insan yaşamının üçe ayrılan iki yönü olduğunun savunulduğu görülmektedir. Buna göre, kişinin yaşam alanı; kamuya açık yaşam alanı, özel yaşam alanı ve gizli yaşam alanı olmak üzere üçe ayrılır. Kamuya açık hayat alanı; kişinin herkese açık olan, başkaları tarafından bilinmesinde sakınca görülmeyen faaliyetlerin yaşandığı alandır.
İnsan toplumsal bir varlıktır ve yaşamını diğer insanlarla birlikte paylaşır. Bu insan yaşamının kamusal alanına giren genel yönüdür ve hukuksal olarak korunacak bir yanı yoktur. Dolayısıyla bu alana yapılacak müdahaleler özel yaşamın gizliliğini ihlal suçunu oluşturmaz. Ancak kişiler, özel yaşamının gizliliğine saygı gösterilmesini kamusal alanda da isteme hakkına sahiptir ve bu alan içerisinde gerçekleşen bazı olayların da bu suçun konusunu oluşturabileceği kabul edilmelidir.[5]
Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu karar şöyledir:
“TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun konusunu oluşturan özel hayat kavramı; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tamamını içerir. Bu nedenle, kamuya açık alanda bulunulması, bu alandaki her görüntü veya sesin dinlenilmesine, izlenilmesine, kaydedilmesine, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterildiği anlamına gelmez. Kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik prensibi geçerli olup, kamuya açık alandaki kişinin, gün içerisinde yaptıkları, gittiği yerler, kiminle niçin, nasıl, nerede ve ne zaman görüştüğü gibi hususları tespit etmek amacıyla sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş bilgileri ya da onun başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemeyeceği, özel yaşam alanına girdiğinde şüphe bulunmayan faaliyetleri özel hayat kavramı kapsamına dahildir; ancak, süreklilik içermeyen ve özel yaşam alanına dahil olmayan olay ve bilgiler ise bu kapsamda değerlendirilemez. Sonuç olarak, bir olay ya da bilginin, özel hayat kavramı kapsamına girip girmediği belirlenirken, sadece içinde bulunulan fiziki çevrenin özelliklerine bakılmamak, kişinin toplum içindeki konumu, mesleği, görevi, kamuoyu tarafından tanınıp tanınmadığı, dışa yansıyan davranışları, rıza ve öngörüleri, sosyal ilişkileri, müdahalenin derecesi gibi ölçütler de göz önüne alınmalıdır.“
Bu kararda, mağdura yapılan adli tebligatın sanık tarafından açılıp okunması TCK md. 134 kapsamında değerlendirilmiştir.[6]
Failin, evinin yakınındaki kömürlüğe gizlenerek, çalışır vaziyetteki kamerasının çekim yönünü, caddeden geçen mahalle sakini kadın ve kız çocuklarına odaklayıp, onların bilgisi ve rızası dışında, fiziksel mahremiyetlerini içeren görüntülerini kaydettiği olayda, Yargıtay şu tespitlerde bulunmuştur:
“Sanığın, kamerasının çekim yönünü, caddeden geçen veya durmakta olan farklı yaş gruplarındaki bayanların yüz, kalça, ayak, bacak gibi erojen bölgelerine odaklayarak, onların görüntülerini, gizlice kaydettiği kabul edildiği halde, özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı, kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret olmayıp, herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tamamen kişiye özel hayal olayları ve bilgilerin tamamını içermesi karşısında, kamuya açık alanda bulunulduğunda dahi, “kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik” prensibinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin, bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı nazara alınmadan, “Sanık tarafından başka suretle başkaları tarafından görülmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayının saptanması veya kayıt altına alınması söz konusu değildir. Zira görüntüleri kayıt altına alınan bayanlar, yoldan geçen herhangi bir şahıs tarafından da kayıt altına alındıkları şekliyle görülebilir, izlenebilirler. Sanığın eyleminin suç olarak kabulü halinde, yoldan geçen ve önünde ilerleyen bayanın kayıtta yer alan ve yer yer zoom yapılmış bir bölgesine, örneğin; poposuna bakan kişinin de suçlu olduğunun kabulü gerekmektedir.” şeklindeki özel hayatı salt mekana indirgeyen ve yasal olmayan gerekçelerle sanığın beraatine karar verilmesi’’ hukuka aykırıdır.[7]
Diğer bir kararda ise, tarafı oldukları boşanma davasının devam ettiği ve uzun süredir fiilen ayrı yaşadıkları bir dönemde, sanığın, eşi ile diğer mağdur arasında ilişki olduğunu ispatlamak amacıyla, şapka ve maske takıp onları takip ederek, kamuya açık alanlarda mağdurların yan yana fotoğraflarını çekmesi yine bu suç kapsamında mütalaa edilmiştir.[8]
Diğer bir olayda da, kaldırımda yürüyen kadınları ısrarla takıp edip 25 metre mesafeden fotoğraflarını çekmenin, özel hayatın gizliliği ihlal suçunu oluşturacağı kabul edilmiştir.[9]
b) Fail ve Mağdur
aa) Fail
TCK m. 134’te öngörülen suçun faili, herhangi bir kişi olabilir. Özel yaşam alanı bir başka kişi ile paylaşılıyorsa, bu yaşam alanı içerisindeki kişiler birbirlerine karşı da korunurlar.[10] Bu nedenle eşlerin de birbirlerine karşı özel yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Suçun failinin herkes olabileceğini söyledik. Ancak, TCK 137’ye göre; “kamu görevlisinin görevinin verdiği yetkinin kötüye kullanılmasıyla ya da belirli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle” işlenmesi, bu suçun nitelikli halini oluşturacaktır. Bu suçun işlenmesi nedeniyle tüzel kişiler hakkında, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri de uygulanabilir (TCK md. 140).
bb) Mağdur
Bu suçun mağduru herkes olabilir. Gerek Anayasa md. 20/1, gerek AİHS md. 8, yukarıda belirtildiği üzere herkesin özel yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğunu ifade etmiştir. Ancak, kamuya mal olmuş kişilerin mağduriyet konusundaki değerlendirmeleri, diğer kişilere nazaran daha farklı yapılmaktadır. Bu konu aşağıda detaylıca ele alınacaktır.
Mağdur, ancak yaşan bir kişi olabilir. Ölmüş bir kişinin görüntüsünün kayda alınması ve ifşa edilmesi TCK md. 130/2’de düzenlenmiş olan kişinin hatırasına hakaret suçunu oluşturacaktır.
c) Fiil, Netice ve Nedensellik Bağı
TCK 134’ün birinci ve ikinci fıkralarında iki ayrı suç düzenlenmiştir. TCK 134/1’e göre; kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. Bu suçun tipik hareketi “özel yaşamın gizliliğinin ihlalidir.” Dolayısıyla özel yaşamın gizliliğine müdahale oluşturan her türlü davranış bu suçu oluşturacaktır.[11]
Her ne kadar kişinin özel yaşam alanından bahsetsek de, birde gizli yaşam alanı vardır. Her iki alanın gizliliğinin ihlali bu suçu oluşturacaktır. Özel hayat alanı; kişinin kamuya açık olmayan, sadece ailesi, yakınları ve arkadaşları gibi sıkı ilişki içinde bulunduğu sınırlı sayıdaki kişilerle paylaştığı alandır.
Gizli hayat alanı ise normalde kişinin kimseyle paylaşmadığı, sadece kendisi için saklı tuttuğu ve hiç kimsenin bilmesini istemediği veya en fazla çok güven duyduğu kişilere açık olan hayat alanıdır. Kişinin cinsel ve duygusal hayatı, hastalığı, dinsel yaşamı bu alana dahildir. Örneğin; kişinin fantezilerinin, cinsel eğilimlerinin, politik görüşlerinin ve dinsel inançlarının öğrenilmesi bu suçu oluşturacaktır.[12]
Suçun oluşabilmesi için kişinin özel yaşamından elde edilen bilgilerden ötürü kişinin zarar görmesi şart değildir. Dolayısıyla bu suç bir tehlike suçudur.
İnternetten veya Sosyal Medya Yoluyla (Bilişim) Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Nedir?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; kişinin izni olmadan, kişiye ait fotoğraf veya videonun bir sosyal medya uygulamasında paylaşılması TCK 134’ü değil, TCK 136’da düzenlenmiş olan “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu” oluşturur.[13]
Yargıtay’ın bu suça yaklaşımını özetlemek gerekirse; eğer mağduru günlük hayatta resmeden ve özel hayata dair bir unsur içermeyen bir fotoğraf söz konusuysa Yargıtay bunu md. 134 kapsamında görmemektedir. Bu nedenle de, aynı nitelikteki bir fotoğrafın sosyal medya üzerinden yayılmasını da TCK md. 134 kapsamında değil, TCK md. 136 kapsamında cezalandırmaktadır.
Özel hayata giren resimler söz konusuysa, mesela;
“sanığın, bilgisayarda görüntülü konuştuğu on sekiz yaşını doldurmayan mağdurun üzerini çıkarmasıyla, mağdurun görüntülerini gizlice bilgisayarına kaydetmesi şeklinde gerçekleşen fiil müstehcenlik ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarını oluşturmuştur.“[14]
İlginizi Çekebilir: Bilişim Suçları.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Görüntü veya Seslerin İfşası ile Gerçekleştirilmesi (TCK md. 134/2)
TCK md 134/2’ye göre; Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
Bu suçun tipik hareketi ise; “hukuka uygun veya hukuka aykırı olarak elde edilmiş görüntü veya ses kayıtlarının ifşa edilmesidir.” İfşanın ne şekilde olduğunun bir önemi yoktur ve ifşanın aleni olması da şart değildir. Burada önemli olan, ifşanın hukuka aykırı olarak yapılmasıdır. Dolayısıyla kişinin özel hayatına ilişkin ses ve görüntüleri hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olsa bile, bunlar hukuka aykırı olarak ifşa edilmişse suç oluşacaktır.[15]
Mesela, kişinin rızası dışında bu ses ve görüntüler üçüncü kişilerle paylaşılırsa suç oluşur. Örneğin, sevgilisi olmasına rağmen başka bir kızla barda eğlenen X’in, hatıra olsun diye kızın çekmesine izin verdiği fotoğraflarının, söz konusu kız tarafından internetteki bir sosyal sitede yayımlanması gibi.[16]
Bu suçla korunan hukuksal yarardan hareketle, görüntüsü veya sesi kayda alınan ve/veya ifşa edilen kimsenin kimliği anlaşılamasa bile, suçun oluşacağı doktrinde kabul edilmektedir.[17]
d) Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Cezayı Attıran Nedenler Nelerdir?
aa) Gizliliğin Görüntü veya Seslerin Kayda Alınması Suretiyle İhlâl Edilmesi (TCK md. 134/1, c.2); Eğer özel hayatın gizliliği “görüntü veya seslerin kayda alınması şeklinde” ihlal edilmişse, fail bir kat daha cezalandırılacaktır. Bu kayıt, konuşmanın ses veya görüntü kayıt cihazı ile tespiti biçiminde olabilir. Görüntü veya seslerin kayda alınması, suçun nitelikli halini oluşturduğu için faile ayrıca TCK md. 134/1 c.1’den ceza verilemez.[18]
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için görüntü veya sesten birinin kayda alınmış olması yeterli olup, her ikisinin de birlikte kayda alınmış olması gerekmez.[19] Mesela, Yargıtay, arkasından takip edilen bir kadının bel, bacak gibi bölgelerinin cep telefonu ile fotoğraf çekilmesini bu kapsamda görmüş ve faili nitelikli hal kapsamında cezalandırmıştır.[20]
bb) Suçların Kamu Görevlisi Tarafından ve Görevinin Verdiği Yetki Kötüye Kullanılmak Suretiyle İşlenmesi (TCK md. 137/1-a); Bu durumda verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
cc) Suçların Belli Bir Meslek ve Sanatın Sağladığı Kolaylıktan Yararlanmak Suretiyle İşlenmesi (TCK md. 137/1-b); Mesela, bir mağaza müdürünün deneme kabinine kamera koyup kayıt yapması bu kapsamdadır. Bu durumda da verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
dd) Elektronik Haberleşme Hizmeti Veren İşletmelerin Personelleri Tarafından İşlenmesi; 05.11.2008 tarihli 5908 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu uyarınca, elektronik haberleşme hizmeti vermek üzere yetkilendirilmiş bulunan işletmecilerin personelinin, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen, özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçları işlemesi halinde, haklarında TCK md. 134 uygulanır. Ancak TCK md. 137’de düzenlenen nitelikli hallere göre yapılacak artırımlar bir kat olarak uygulanır. Bütün bu sayılan nitelikli haller, cezayı artıran nedenler olarak düzenlenmiştir.
C) Tipikliğin Sübjektif Unsurları (Manevi Unsurlar) Nelerdir?
Suç, genel kastla işlenir. Olası kast da yeterlidir.[21] Böyle bir durumda TCK md. 21/2 gereğince ceza indirilecektir. Özel yaşamın gizliliğinin neden öğrenilmek istendiği kastın varlığı bakımından önem taşımaz. Fail, mağdurun özel hayatının gizliliğini ihlal ettiğini biliyor ve bunu isteyerek yapıyorsa suç oluşacaktır.
D) Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Hukuka Uygunluk Nedenleri Nelerdir?
aa) Kanun Hükmünün Yerine Getirilmesi; Suçun oluşabilmesi için özel yaşamın gizliliğine yönelik müdahalenin, herhangi bir hak ve yetkiye dayanmaması gerekir. Özellikle kanunların belirli kamu görevlilerine, kişilerin özel hayatlarının gizliliğine müdahale etme yetkisi verdiği hâllerde fiil hukuka uygun olur. Mesela, el koyma (CMK md. 126 vd.), gizli görevli kullanma (CMK m. 139) ve teknik araçlarla izleme tedbiri (CMK m. 140) çerçevesinde, özel yaşama yönelik müdahaleler, kanunun verdiği bir yetkiye dayandığı için bu suçu oluşturmaz. Ancak böyle bir yetki verilmiş olsa bile, bu yetkinin sınırlarının aşılması durumunda yine suç oluşacaktır.[22]
Mesela, Ceza Muhakemesi Kanunu 140/5’e göre; “teknik araçlarla izleme koruma tedbiri kişinin konutunda uygulanamaz.” Eğer bu hükme uyulmadan, kişinin konutunda görüntü ve ses kaydı yapılmışsa suç oluşacaktır.
bb) İlgilinin Rızası; Özel hayatın gizliliği hakkı kısmen de olsa hak sahibinin üzerinde tasarruf edebileceği bir haktır. Dolayısıyla kişinin özel yaşamına, ilgililerin açık veya örtülü rızasına dayanarak müdahale eden kişi bu suçu işlemiş olmaz. Bununla birlikte rıza hangi kapsamda açıklanmış ise, ancak bu çerçevede işlenen fiili hukuka uygun hale getirir. Bu nedenle, özel yaşam alanına girilmesine gösterilen rıza, bunun kayda alınması veya ifşa edilmesini de kapsamıyorsa, ancak bu fiillerden biri gerçekleşmişse, işlenen fiil hukuka aykırı olmaya devam edecektir. Ayrıca, bu hak üzerinde tasarruf edilmesi, insan haysiyetini ve kişiliğini ihlâl etmemelidir. Eğer ihlal ediyorsa, verilen rıza geçersiz olacaktır. Mesela, bir kişi özel hayatının TV’de tartışılmasına rıza göstermiş olabilir, ancak; kişiyi rencide edecek derecede özel hayatına inilmesi halinde suç yine oluşacaktır.
cc) Haber Verme Hakkı; Basının özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında kalan bir olayı haber yapması, haber verme hakkının koşulları çerçevesinde kaldığı sürece hukuka uygun olacaktır. Dolayısıyla hakkın kullanılması durumu olan gazetecilik mesleğinin icrası çerçevesinde işlenen filler bakımından hukuka uygunluk nedeni vardır.
Medya Yoluyla Özel Hayatın Gizliliğini İhlali: Uygulamada sıklıkla tartışmalara neden olan bir konu, özellikle ünlü kişilerin özel yaşamına iliş¬kin olarak medya tarafından yapılan yayınlardır. Bir mankenin sevgilisiyle özel konuşmaları ya da bir iş adamının evlilik dışı ilişkileri gibi hususlar kitle iletişim araçları tarafından kamuoyuna duyurulduğunda: ilgili kişiler özel yaşamlarının gizliliğinin ihlal edildiğinden şikayetçi olmakta, medya ise, bu yayınların halkın ilgisine mahzar olduğunu, gazetecilik görevlerini yapmakta olduklarını savunmak¬tadır. Benzer durum, siyasilerin özel yaşamını ilgilendiren haberlerde de söz konusu olmaktadır.[23]
Kamu tarafından tanınan kişilerin bu tür ilişkilerini ya da davranışlarını kamuoyuna duyuran kitle iletişim araçlarının durumunu, ifade özgürlüğü hakkı kapsamındaki basın özgürlüğü (AİHS m. 10) ve özel yaşamın korunması (AİHS m. 8) hakları açısından değerlendirmek gerekir.
Eleştiri ve haber verme hakkı, anayasal güvence altında bulunan basın özgürlüğünün bir parçasıdır. Ancak bazı hallerde, haber verme & eleştiri yapma hakkı ile kişilik hakkı veya diğer hakları arasında çatışma olabilir. Bu durumda, bu farklı haklar arasında bir denge kurulması ve her iki hakkın da kullanılabilmesinin gözetilmesi gerekir. Bu durumda, bir olayın kamuya aktarılmasında, haber verme hakkından yararlanılabilmesi ve bu hakkın ön plana çıkarılarak, kişilik haklarını ilgilendiren bir yayının hukuka uygun sarılabilmesi, yayın konusu hususun haber niteliğini taşımasına bağlıdır.[24]
Gazetecinin, bilinmesinde kamu yararı bulunan ve kamunun ilgisini çeken güncel olayları, gerçekten araştırdıktan sonra kamuya aktarma hakkı vardır. Bu koşulun gerçekleşmiş sayılması için de:
a) Bu olayın gerçek olması,
b) Güncel bulunması,
c) Açıklanmasında kamu yararının bulunması,
d) Bilinmesinin kamunun ilgisini çekmesi,
e) Haber ile kullanılan ifadeler arasında fikri bir bağın varlığı; yani haberin içerdiği düşünce ile bağlantısı olmayan küçültücü ifadelerin, değer yargılarının yazıya eklenmemiş olması gerekir.
TCK md. 134 açısından özel yaşam alanına giren hususların yayımlanmasını kamu yararı açısından irdelemek gerekir. Kamu yararı veya kamu ilgisinden maksat, haberin, “paparazzi” haberlerinde olduğu gibi, okuyucunun soyut merakını (Yargıtay’ın deyişiyle, “marazı merak duygularım“) tatmine yönelik olması değildir. Burada, haberin verilmesindeki yarar, üstün ahlakı ve hukuki değerleri korumaya yönelik olmalıdır.[25]
Kişinin özel yaşamı hakkındaki bazı bilgiler, basın tarafından açığa vurulan kimsenin rızası olmasa da yukarıdaki şartlar ve özellikle de bu haberin yapılmasında kamu yararının bulunması durumunda yapılan yayın hukuka uygun olur. Buna karşılık, yukarıda da belirttiğimiz gibi, ilgililerin rızası varsa, özel yaşamlarını ilgilendiren bir husus, kamu yararı olmasa da, güncel olmasa da, hatta gerçek olmasa da, yayımlanabilir ve bu husus suç teşkil etmez.
Bu konuda çok önemli bir karar, AİHM’in 24.6.2004 tarihli von Hannover/Almanya kararıdır. Başvurucu olan Monako Prensesi Caroline, kendi fotoğraflarının yayımını durdurmak için Almanya’da yargısal girişimlerde bulunmuş, fakat başarısız olmuştur. Başvurucu, özel yaşamına saygı ilkesinin (AİHS m. 8) ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e başvurmuştur. Mahkeme, özel yaşamın gizliliği ve ifade özgürlüğü (bu çerçevede de basın özgürlüğü) konusundaki ilişkiyi ele alırken, her iki hakkın da, başkalarının hak ve şöhretini korumak sebebiyle sınırlandırılabileceğini not etmiştir.
Burada temel nokta, kamusal ilgi açısından yapılacak değerlendirmenin yayımı haklı kılıp kılmadığıdır. Mahkemeye göre iki temel durum ayırt edilmelidir: bir yandan, görev ifa etmekte olan siyasilere ilişkin olup, demokratik bir toplumda yapılacak tartışmalara katkısı olabilecek olayların aktarılması vardır; diğer yandan da, bu olaydaki gibi, resmi fonksiyon icra etmeyen bireylerin özel yaşamına dair detayları aktarmak. İlk durumda, basın kamusal ilgi olan meselelerde bilgi ve fikir dağıtmaktayken; ikinci durum bakımından bu söz konusu değildir. Bu bakımdan, fotoğrafların yayınlanma sebebi, belirli bir kimsenin özel yaşamı hakkında okuyucuların merakını tatmin etmek olduğunda, hiç şüphesiz bu kıstasın gerekleri yerine getirilmemiştir, bu davranışın toplumun genelini ilgilendiren bir tartışmaya katkısı yoktur Bu nedenle, söz konusu olayda başvurucunun özel yaşamının gizliliği (AİHS m. 8) ihlal edilmiştir.
Bu nedenle, basının demokratik bir toplumdaki görevi açısından hiçbir katkısı olmayan magazin haberlerinin, sadece yüksek oranlarda izleniyor ve halkın ilgisini çekiyor diye yayımlanması hukuka uygun olmayacaktır.
dd) Hakkın Kullanılması; Kişinin kendi hakkını savunma hakkı kapsamında, kişi başkasının özel hayatına müdahale ederek ses ve görüntü kaydı yaparsa, fiili hukuka uygun hale gelecektir. Bu konuda Yargıtay’a göre;
“Kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen, bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemez.’’[26]
Ancak bu kararın devamında, mahkemenin ulaşmış olduğu sonuç tartışmaya açıktır. Buna göre; “eşi olan katılanın sadakatinden kuşkulanan ve aldatıldığını düşünen sanığın, katılanın kullandığı bilgisayara, temin ettiği monitör çoklayıcı ve VGA monitör kablosunu bağlayıp, üst katta bulunan kendisine ait boş daireye koyduğu başka bir bilgisayar monitöründen, katılanın kullanmakta olduğu bilgisayar ile bağlantı sağladıktan sonra, katılanın internet aracılığıyla yaptığı görüşmeleri gizlice takibe aldığı, 21.10.2006 günü, katılanın MSN yolu ile görüntülü görüşme yaptığını fark ederek, katılanın internet aracılığıyla yaptığı görüşmeyi izlemeye başladığı, bir ara katılanın erkek kardeşini çağırıp onunla, daha sonra yalnız başına görüşmeyi izlemeye devam ettiği, katılan ile katılanın iş yerinden tanıdığı bir erkek arkadaşının konuştuklarını, konuşma sırasında kanlanın soyunarak, çıplak vaziyette karşısındakine cinsel içerikli sözler söyleyip, ‘sanal seks’ olarak tabir edilen ilişki içerisine girdiklerini gördüğü, ertesi sabah, cep telefonunun ses kaydetme fonksiyonunu açık bırakarak, odaya gizlice yerleştirdikten sonra, katılana bir önceki gece ile ilgili sorular sorup, isnatlarda bulunarak, katılanın konuya ilişkin verdiği cevapları ve aralarında geçen konuşmaları kaydettiği, ardından katılanın yaptığı görüntülü görüşmeden söz edip, cep telefonuna kaydetmiş olduğu konuşma içeriğini katılan aleyhine açtığı boşanma davasında mahkemeye delil olarak sunduğu iddiasına konu olayda,” sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçların yasal unsurları itibariyle oluşmadığı nedeniyle verilen karar onanmıştır.
Bu karar ile ilgili Durmuş Tezcan’a göre; burada kastın varlığı açıktır. Genel olarak da ifade etmek gerekirse, evlilik ilişkisinin varlığı tarafların birbirlerine karşı özel hayatının olamayacağı anlamına gelmediği gibi, boşanma aşamasında olan çiftlerin de şüpheye istinaden ve veya birbirlerine karşı delil elde etmek amacıyla diğerinin özel hayatının gizliliğine tecavüz eden müdahaleleri hukuka uygun olmayacaktır.[27]
E) Suçun Özel Görünüş Biçimleri Nelerdir?
a) Teşebbüs
Özel yaşamın gizliliğini ihlal suçu sırf hareket suçudur. Bu nedenle, ancak icra hareketleri bölünebiliyorsa teşebbüs söz konusu olabilir. Mağdurun görüntüsü veya sesi kaydedilmiş ve mağdur bu durumu anlayıp, söz konusu bu kayıtları sildirmişse, her ne kadar bu kayıtlar kullanılmamış olsa da, suç yine tamamlanmış olacaktır.
Uygulamaya bakıldığında özellikle ikinci fıkra bakımından teşebbüse rastlanılmaktadır. Mesela, ünlü bir kimsenin özel hayatına ilişkin kayda alınan bir görüntünün maddi çıkar karşılığında basına satılmak istenmesi ancak ihbar üzerine failin yakalanması durumunda fail TCK md. 134/1’den değil, 134/2’ye teşebbüsten cezalandırılır.[28]
b) İçtima
Uygulamada TCK md. 134 ile TCK 136’da düzenlenen kişisel verileri ele geçirme veya yayma suçu arasındaki ayrımın belirlenmesinde oldukça güçlük yaşandığı görülmektedir. Bu husus hakkında Yargıtay’ın vermiş olduğu bir karar çok önemlidir. Buna göre;
“TCK’nın 135 ve 136. maddelerindeki kişisel verilerin korunmasına ilişkin düzenlemelerde sadece sır niteliğinde kişisel verilerin korunacağına ilişkin bir hükmün bulunmaması ve aksine 135. maddenin gerekçesinde gerçek kişiyle ilgili her türlü bilginin kişisel veri olarak kabul edilmesi gerektiğinin belirtilmesi karşısında, her türlü kişisel verinin hukuka aykırı olarak başkasına verilmesi, yayılması ve ele geçirilmesi fiilleri TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturur. Bu nedenle, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler de, yasal anlamda ‘kişisel veri’ olarak kabul edilmektedir. Ancak, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun uygulama alanının amaçlanandan fazla genişletilerek, uygulamada belirsizlik ve hemen her eylemin suç oluşturması gibi olumsuz sonuçların doğmaması için, somut olayın özellikleri dikkate alınarak titizlikle değerlendirme yapılması, olay da herhangi bir hukuk dalı tarafından kabul edilebilecek bir hukuka uygunluk nedeni veya bu kapsamda nazara alınabilecek bir hususun bulunup bulunmadığının saptanması ve sanığın eylemiyle hukuka aykırı hareket ettiğini bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun da tespit edilmesi gerekir. Ayrıca, bir özel hayat görüntüsü ya da sesinin, ‘kişisel veri’ olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesinin, bilgisi dışında, resim çekme veya kaydetme özelliğine sahip aletle belli bir elektronik, dijital, manyetik yere sabitlenmesi TCK’nın 134/1. maddesinin 2. cümlesinde; rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, aleniyet kazandırılması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması TCK’nın 134/2. maddesinde özel hayatın gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlendiğinden, kişinin özel hayatına ilişkin görüntüsü ya da sesi, yasal anlamda, TCK’nın 136/1. maddesi kapsamında kişisel veri olarak değerlendirilemez.“[29]
Özel hayatın gizliliğin ihlal edilmesinin yanında, bu yolla elde edilen ses veya görüntülerin kayda alınması durumunda; kayda alma bu suçun nitelikli hali olduğu için yalnızca TCK md. 134/1 c. 2 uygulanılır. Ayrıca faile özel hayatın gizliliğinin ihlali nedeniyle TCK md. 134/1 c. 1 uyarınca ceza verilemez. Öte yandan, özel yaşama ilişkin ses ve görüntü kayıtlarının ifşa edilmesi durumunda, kayıt ve ifşayı gerçekleştiren aynı kişi ise, failin hem TCK md. 134/1 hem de TCK md. 134/2’den dolayı cezalandırılması gerekir.[30]
Eğer kayıt yapan ve ifşa eden farklı kişiler ise ve aralarında iştirak iradesi de yoksa, kaydı yapan TCK md. 134/l ’den, ifşa eden kişi ise TCK m. 134/2’den cezalandırılmalıdır. Eğer kayıt yapan ve ifşa eden kişiler arasında iştirak iradesi varsa, tüm suç ortaklarının hem TCK md. 134/1 ve hem de TCK md. 134/2’den cezalandırılması gerekir.[31]
Öte yandan, ses veya görüntünün ifşa edilmesi, aynı zamanda hakaret suçunu da oluşturuyorsa, TCK md. 134/2 ile hakaret suçu arasında fikri içtima kurallarının uygulanması yoluna gidilir. Yargıtay ise, “sanığın uzun süre birlikte yaşadığı katılanın kendisinden ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir başkasıyla evlenmesine tepki olarak katılanın diz kapağı ile başı arasındaki kısmının görüntülendiği fotoğrafların üzerine, adı ve kızlık soyadı ile evlendikten sonra edindiği soyadı ve telefon numarasını yazarak katılanın iç çamaşırlarına ve geceliğine zımbalayıp katılanın oturduğu bina ile Adapazarı ve Hendek ilçelerindeki bir kısım binalara ve sokaklara bıraktığı olayda, sanığın, katılanın özel yaşam alanı kapsamında bulunan iç çamaşırlarını ve geceliğini ifşa etmesinin TCK’nın 134. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu, katılanın özel hayatına ilişkin fotoğrafları hukuka aykırı şekilde ifşa etmesinin TCK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesindeki özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu, katılanın kişisel veri niteliğindeki ad, soyad ve cep telefonu numarasını hukuka aykırı şekilde yaymasının TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturduğu, sanığın gerçekleştirdiği bu eylemlerin, aynı zamanda katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması nedeniyle TCK’nın 125. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralar uyarınca alenen hakaret suçunun da oluştuğu” sonucuna varmış, fakat; “sanığın, üzerinde katılanın kişisel veri niteliğindeki bilgileri bulunan özel hayatına ilişkin fotoğraflarını, kanlanın özel yaşam alanı kapsamında kalan eşyasının üzerine zımbaladıktan sonra bunları yayma suretiyle açığa çıkarmaktan ibaret ve hukuki anlamda tek olan fiili ile birden fazla suç oluştuğundan hakkında TCK’nın 44. maddesi uygulanmak suretiyle oluşan suçlardan en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza tayin edilmesi ve katılanın özel hayatına ilişkin fotoğrafları bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda ve değişik yerlerde birden fazla ifşa etmesi nedeniyle hükmolunacak cezada TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılması” gerektiği sonucuna varmıştır. Görüldüğü gibi, bu olayda hem md. 134/1 hem de md. 134/2’yi işleyen fail açısından söz konusu hükümler arasında fikri içtima hükümlerinin uygulanması yoluna gidilmiştir.
Bilindiği üzere, şantaj suçunda fail, mağduru hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamaktadır. Özel yaşamın gizliliğini ihlal eden kişi, bunu ifşa edeceği tehdidiyle haksız bir çıkar da sağlarsa, duruma göre şantaj suçundan (TCK m. 107) dolayı da ayrıca cezalandırılır.
Özel yaşamın gizliliğini ihlal suçu, aynı mağdura karşı farklı zamanlarda işlenirse zincirleme suç hükümleri uygulanır. Bununla birlikte, zincirleme suç kurallarının uygulanabilmesi için, kanunun aynı hükmünün ihlal edilmiş olması gerekmektedir. Ancak, aynı madde içerisinde olmakla birlikte, TCK md. 134’te iki fıkrada düzenlenen suçlar birbirinden farklı olduğu için, zincirleme suç kurallarının uygulanabilmesi bakımından her defasında aynı fıkranın ihlal edilmesi gerekmektedir.[32]
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu md. 86 hükmünü de burada hatırlatmak gerekir. Bu hüküm, sadece resim ve portreler için geçerlidir ve yalnızca bunların teşhir edilmesi veya kamuya ifşa edilmesini içermektedir. 23.01.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun ile, FSEK md. 86/2 “Birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesi ile koşulları varsa, Türk Ceza Kanunu’nun 134, 139 ve 140’ncı maddeleri hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Böylece, yukarıdaki kısıtlı durumları içeren FSEK md. 86’nın ihlaline yaptırım olarak TCK md. 134 hükmü bağlanmıştır.[33]
Son olarak, haberleşmenin gizliliğini ihlâl suçu (TCK md. 132), özel hayatın gizliliğini ihlâl suçunun (TCK md. 134) özel bir şeklidir. Bu nedenle aralarında özel norm – genel norm ilişkisi vardır. Fail, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal etmiş veya bu haberleşmeyi hukuka aykırı olarak ifşa etmişse, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu oluşur. Normal şartlarda bireyin başka kişilerle yapmış olduğu telefon görüşmeleri, internet üzerinden yaptığı yazışmalar vs. bireyin özel hayatına dahildir. Dolayısıyla bunların gizliliğinin ihlali, aynı zamanda özel hayatın gizliliğinin de ihlalidir. Ancak, kanun koyucu haberleşmenin gizliliğinin ihlalini, özel olarak korunmaya değer bularak ayrı bir suç olarak düzenlemiştir.
Bu konuda Yargıtay’a göre de;
“Katılan Selvi ile yaptığı özel bir telefon konuşmasını kaydederek, rıza olmaksızın katılan …’in eşi katılan …’a göndermek suretiyle ifşa ettiği olayda; sanığın, tarafı olduğu haberleşmenin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın açıklaması nedeniyle, eylemin TCK’nın 132/3 uyarınca haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşürülerek olayda uygulama yeri bulunmayan aynı Kanunun 134/1 uyarınca hüküm kurulması kanuna aykırıdır.“[34]
c) İştirak
Bu suç iştirak açısından herhangi bir özellik göstermez. Dolayısıyla bu suça her türlü iştirak mümkündür. Türk Ceza Kanunu’nun Genel Hükümleri geçerlidir.
F) Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Şikayet ve Uzlaştırma Nedir?
TCK md. 139’a göre, TCK md. 134’te düzenlenen her iki suç da şikayete bağlıdır. Dolayısıyla suçun işlendiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde şikayetin yapılması gerekir. Eğer bu süre içerisinde şikayet yapılmazsa, mağdurun bu suçtan ötürü dava açma hakkı düşecek, suç zamanaşımına uğramış gibi hüküm doğacaktır.
Takibi şikayete bağlı olan suçların genelinde olduğu gibi özel hayatın gizliliğini ihlal suçunda da yargılamaya geçilmeden önce uzlaşma görüşmeleri yapılmak zorundadır. Yani bu suç uzlaştırma kapsamındadır.
Uzlaşma görüşmeleri bir dava şartı olduğu için yapılmaması durumunda yargılamaya geçilemez. Yapılan görüşmeler neticesinde taraflar anlaşırsa savcı kovuşturmaya yer olmadığına karar verecektir. Olumsuz sonuçlanırsa, dava şartı yerine getirilmiş sayılacak ve kovuşturmaya geçilecektir.
G) Özel Hayatın Gizliliği İhlali Suçuna Hangi Mahkeme Bakar?
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu yukarıda da ifade ettiğimiz gibi şikayete tabi bir suçtur. Dolayısıyla öncelikle şikayetin emniyete veya savcılığa yapılması gerekmektedir. Bu şikayet, sözlü olarak bir tutanak tutturarak veyahut bir şikayet dilekçesi sunarak yapılabilir. Yapılan şikayetin ardından yürütülecek olan soruşturmanın sonucunda yeterli şüphe seviyesine ulaşıldığı takdirde iddianame düzenlenerek yetkili Asliye Ceza Mahkemesi huzurunda kovuşturma aşamasına geçilir.
Soruşturma ve kovuşturmasının yapılabilmesi için şikayet gereken suçlarda sonradan şikayetten vazgeçmek mümkündür. Buna göre TCK 134 suçunda da mağdur, şikayetten vazgeçme hakkını kullanarak henüz cezai süreç başlamadan hiç başlamamasını sağlayabileceği gibi soruşturma veya kovuşturma aşamasında da şikayetten vazgeçerek cezai süreci sonlandırabilir. Soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçildiği zaman kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçildiği zaman ise davanın düşmesi kararı verilir.
H) Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunun Cezası Nedir?
Yaptırım olarak her bir fıkra için hapis cezası öngörülmüştür. TCK md. 134/1’in cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası iken, TCK md. 134/2’nin cezası iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır. Ayrıca, TCK madde 140’a göre bu suçun işlenmesi sonucunda tüzel kişi yararına haksız menfaat sağlanmışsa, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine (TCK md. 60) de karar verilir.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Cezasının Ertelenmesi, Adli Para Cezasına Çevrilmesi veya HAGB
Bir suç fiili için yapılan yargılama sonucunda, faile verilen hapis cezası bir yılın altındaysa, bu hapis hükmü adli para cezasına çevrilebilir. TCK md. 134’de düzenlenen bu suçta bir yıl ve altında ceza hükmünün söz konusu olabilmesi için suçun nitelikli halleri söz konusu olmamalı ve ceza alt sınırdan verilmelidir. Ayrıca bu durum yalnızca birinci fıkra açısından uygulama alanı bulabilir.
Bir suçtan ötürü yapılan yargılama sonucunda verilen hapis cezası iki yılın altında kalıyorsa ve fail daha önceden kasıtlı bir suç işlememişse hakim hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verebilir. Bu durumda hapse girmeyen faile, beş yıllık bir denetim süresi tanınır. Fail, bu süre içerisinde kasıtlı olarak başka bir suça karışmamalıdır. Bu yükümlülüğüne uygun şekilde beş yıllık süreyi geçiren fail, beş yılın sonunda TCK 134 suçu bakımından sanki bu suçu hiç işlememiş gibi olur. Ancak beş yıllık süre içerisinde tekrar kasıtlı bir suç işlerse bu durumda iki cezaya birden katlanmak durumunda kalır.
Cezanın ertelenmesi kararı da iki yıl ve altında kalan hapis cezası için söz konusu olabilir. Daha önceden kasıtlı bir suçtan ötürü üç aydan daha fazla hüküm giymemiş olan fail hakkında cezanın ertelenmesi kararı vermek mümkündür. Burada ise kişiye bir ile üç yıl arasında değişen bir denetim süresi tanınmakta ve bu süre içerisinde hiçbir kasıtlı suça karışmaması beklenmektedir. Ayrıca fail hakkında başkaca yükümlülükler de belirlenebilir. Bu süreyi yükümlülüklerine uygun geçiren kişi hakkında ilk verilen ceza infaz edilmiş sayılır. Ancak, kişi bu süre içerisinde kasıtlı başka bir suç işlerse yine iki cezaya birden katlanmak durumunda kalır.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Manevi Tazminat Nedir?
Manevi tazminat, kişinin uğramış olduğu haksız fiil nedeniyle üzüntü, acı ve elem duyması neticesinde kişilik haklarının zarar gördüğü iddiası ile tazminat ödenmesi talebidir. Burada kişi manevi olarak zarar gördüğünü iddia eder ve karşı taraftan belirli bir miktar para talep eder.[35]
Manevi Tazminat, Türk Borçlar Kanunu’nun 56. ve 58. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili maddelerde; bedensel bütünlüğün zedelenmesi halinde olayın özelliklerini de göz önünde bulundurarak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat altında ödenebileceği hatta ağır bedensel zarar veya ölüm durumunda ise zarar gören veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat ödenmesine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Kişilerin özel hayatının gizliliğinin ihlali durumunda bu, kişilik haklarına yönelik bir saldırı olarak algılanabilir. Bu durumda TCK 134 suçu kapsamında, özel hayatı ihlal edilmiş olan kişi manevi tazminat için ayrıca bir tazminat davası açılabilir. Burada manevi tazminat davası ceza davasından bağımsız olduğu için bu suçun mağduru, bu davayı hukuk mahkemelerinde kendisi açmalıdır. Davanın görüldüğü ceza mahkemesi veya başka bir kamu kurumu, manevi tazminat davasını kendiliğinden açmaz. Ceza mahkemesi tarafından verilen bir hüküm, doğrudan hukuk mahkemesini bağlamayacaktır. Ancak hukuk davasındaki talepleri destekleyici nitelik taşıyacaktır.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Tutuklama Nasıl Olur?
Tutuklama kararı verilmesine ilişkin CMK hükümlerine bakarsak;
CMK md. 100/1’e göre;
“Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.“
CMK md. 100/4’e göre;
“Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.“
Bu hükümleri TCK 134’de düzenlenen özel hayatın gizliliği suçu kapsamında değerlendirecek olursak, kanuni açıdan bir tutuklama kararının verilebileceği sonucuna ulaşabiliriz. Zira, birinci fıkrada düzenlenen suçun üst sınırı üç yıl, ikinci fıkrada düzenlenen suçun cezası ise beş yıldır. Ayrıca, bu suç sadece adli para cezasını gerektiren bir suç değildir.
Ancak bir kişinin bu suçtan dolayı tutuklanabilmesi için çeşitli şartların sağlanmış olması gerekmektedir. Tutuklama kararı verilebilmesi için ilk şart, şüpheli veya sanık hakkında “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunmasıdır. Kuvvetli suç şüphesi varsa, ayrıca bir “tutuklama nedeni” de bulunmalıdır.
Dolayısıyla tutuklama konusunda tali ceza davası yargılaması yapacak olan mahkeme, öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olup olmadığını değerlendirecektir. Şüpheli veya sanığın suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi varsa, ayrıca bir tutuklama nedeni olup olmadığına bakılacaktır. Bir tutuklama nedeni de varsa, mahkeme tutuklama kararı verebilecektir.
Bir tutuklama sebebinin mevcut olduğu varsayılan haller ise şunlardır:
- Şüpheli veya sanığın “kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı” halinde bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir (CMK md. 100/2),
- Şüpheli veya sanığın “delillerin karartılacağı” konusunda kuvvetli şüphe halinin varlığı bir tutuklama nedenidir (CMK md. 100/2),
- Katalog suçlar, yani kanunda açıkça tutuklama sebebi olarak gösterilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde bir tutuklama nedeninin de mevcut olduğu kabul edilir (CMK md. 100/3). Yani, katolog suçlardan birinin işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, şüpheli veya sanığın kaçacağı veya delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu kendiliğinden varsayılır. Örneğin, kasten adam öldürme veya yağma suçu işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri varsa, bir tutuklama nedeni olduğu kendiliğinden kabul edilir.
Özetle, TCK 134 kapsamında tutuklama yapılabilmesi için, ilk olarak şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair kuvvetli deliller olmalı, ikinci olarak; kaçması veya kaçma şüphesi uyandıracak somut olguların var olması ya da delilleri karartacağı konusunda şüphe duyulması gerekir.
Bu iki şart varsa hakim veya mahkeme tutuklama kararı verebilir.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda 6284 Sayılı Kanun Tebbirleri Nelerdir?
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un amacı, kanunun birinci maddesinde; “bu kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” denilerek belirtilmiştir.
Aynı kanunun tanımlar başlıklı ikinci maddesinin d bendinde şiddet; “kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı ifade eder” şekklinde tanımlanmıştır.
Kanunun bu hükümlerinden hareketle, psikolojik şiddetin de bu kanunun kapsamında olduğu ve kanun tarafından düzenlenmiş olan tedbirlerin konusunu oluşturabileceği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle TCK md. 134 hükmünde düzenlenen suçu oluşturan eylemlerin de dahil olduğu psikolojik şiddet eylemlerinden mağdurun korunması için 6284 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması mümkün olabilecektir..
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Yüz Kızartıcı Bir Suç Mudur?
Türk Ceza Hukukunda, yüz kızartıcı suçlar şeklinde bir suç kategorisi mevcut değildir. Yüz kızartıcı suç kavramı, Türk Ceza Kanunu dışındaki bazı özel kanun hükümlerinde ve Anayasa’mızın 76. maddesinde tanımı yapılmadan düzenlenmiştir.
Aslında ceza hukuku alanında yüz kızartıcı suç kavramı hiçbir sonuç doğurmamaktadır. Uygulamaya bakıldığında ceza hukuku dışındaki alanlarda, özellikle bir kimsenin bir mesleğe veya memuriyete kabul edilmesinde bir ölçü olarak kullanıldığı gözükmektedir.
Yüz kızartıcı suç ifadesi; doktrinde toplumun şiddetle karşı olduğu, ahlaki açıdan kabul edilemez bulduğu, utanç verici suç teşkil eden fiiller için kullanılmaktadır. Ancak bu kullanım biçimi de bu ifade için somut bir alan sunmaktan uzaktır. Çünkü, hangi suçlara şiddetle tepki verilmesi gerektiği, hangi suçların ahlaki açıdan kabul edilemez olduğu tartışmalıdır.
Bir suçun yüz kızartıcı suç olup olmadığı, somut olaya uygulanacak özel kanun hükümleri dikkate alınarak tespit edilir. Eğer; Devlet Memurları Kanunu, Avukatlık Kanunu, Sigortacılık Kanunu gibi özel bir kanun hükmü, bir suçun “yüz kızartıcı suçlar” kategorisinde olduğunu açıkça düzenlenmemiş ise o suç yüz kızartıcı suç değildir.
Genellikle, özel kanunlarda bazı yüz kızartıcı suçlar sayıldıktan sonra ‘… gibi yüz kızartıcı suçlar‘ şeklinde bir ibareye yer verildiği görülmektedir. Ancak Anayasa ve özel kanunlarda yer alan ‘…gibi…‘ ibaresi yanıltıcıdır. Sırf bu ibareden dolayı özel kanunlarda sayılmamış olan ve sırf yüz kızartıcı suç olarak sayılmış olan suçlara benzediği için, bu suçların da yüz kızartıcı suçlar arasında yer aldığı kabul edilemez. Bir suçun yüz kızartıcı suç olarak kabul edilebilmesi için, yukarıda da belirtildiği üzere kanunlarda açık açık sayılması gerekir.
Yukarıda açıkladığımız üzere, yüz kızartıcı suç kavramı, özel kanunlarda ayrı ayrı düzenlenmiş ve o kanunun amacına göre uygulanan bir kavramdır. Bir özel kanunda yüz kızartıcı suç olarak düzenlenmiş olan bir suç, başka bir özel kanunda yüz kızartıcı suç olarak düzenlenmemişse; düzenlenmemiş olan kanunun amacı açısından o suç yüz kızartıcı suç olarak değerlendirilemez.
Özel kanunlar incelendiğinde, genel olarak yüz kızartıcı suçların şu suçlar olduğu anlaşılmaktadır:
- Hırsızlık Suçu,
- Dolandırıcılık Suçu,
- Güveni Kötüye Kullanma Suçu,
- Görevi Kötüye Kullanma Suçu,
- Rüşvet Suçu,
- İrtikap Suçu,
- Zimmet Suçu,
- Özel Belgede Sahtecilik Suçu,
- Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu,
- Parada Sahtecilik Suçu,
- Kıymetli Damgada Sahtecilik,
- Mühürde Sahtecilik Suçu,
- Hileli İflas.
TCK 134’de düzenlenmiş olan “Özel Hayatın Gizliliğinin İhlali Suçu” herhangi bir kanunda veya Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sında yüz kızartıcı suç olarak tanımlanmamıştır. Dolayısıyla bu suç, bir yüz kızartıcı suç değildir.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda CD Kayıtları
“Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda CD Kayıtları” konusu, özel hayatın gizliliği hakkının ihlali durumunda delil niteliği taşıyan CD kayıtlarının kullanılabilirliği üzerine odaklanır. Bu suç, kişisel hayatın gizliliğini ihlal etmekle ilgili yasalara aykırı davranan bir kişi tarafından işlenir. CD kayıtları, mahkemeler tarafından adli delil olarak kullanılabilir ve suçlunun bulunmasına yardımcı olabilir. Ancak, kaydedilen bilgilerin gizliliğine dikkat edilmemesi durumunda, kaydedilen kişilerin haklarına zarar verebilir. Bu nedenle, özel hayatın gizliliğine saygı göstermek ve yasalara uygun hareket etmek son derece önemlidir.
Eşler Arasında Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Nedir?
Bazen davalarda delil olarak sunulan kayıt, fotoğraf, yazışma gibi belgelere dair, mahkemeler tarafından verilen kararlar tartışmalara neden olabiliyor. Daha önce Yargıtay tarafından verilen bir kararda evli çiftler arasında gizliliğin olamayacağı belirtilerek, eşlerden birinin diğerinden habersiz olarak elde ettiği ve eşin sadakatsiz olduğunu ispatlayan delillerin kabul edilmesi tartışma konusu olmuştu. Ancak Yargıtay 2020 tarihinde benzer bir davada, bu kararın aksine bir karar verdi.
İlginizi Çekebilir: Eşlerin Delil Elde Etme Amacıyla Sosyal Medya Hesaplarına İzinsiz Girmesi.
Boşanma Davasında Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Nedir?
Bir boşanma davasında, kadının ayrıldığı eşine karşı delil olarak sunduğu kamera kaydını içeren CD’yi, Yargıtay; “erkeğin özel hayatını ihlal yoluyla elde edilmiş hukuka aykırı delil” olarak nitelendirdi. Yargıtay, kararında, CD’nin; “özel hayatının gizliliğini ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla” elde edildiği anlaşıldığı belirtilerek, “hukuka aykırı delil hükme esas alınamaz” denildi.[36]
Yüksek Mahkeme içtihatları zaman zaman değişiklik gösterse de, genel kural, kişinin başka bir şekilde delil elde etme olanağı bulunmaması ve durumun ani gelişmesidir. Nitekim bir kişinin başka şekillerde de delil elde etme olanağının olması veya delili bir kurgu sonucunda elde etmesi (örneğin; kişinin, delil elde edebilmek için eşinin başka bir kadınla birlikte olmasını organize etmesi) hallerinde elde edilen delil hukuka aykırı olacaktır.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu Bakımından İletişimin Denetlenmesi Nedir?
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi; en az iki kişi arasında, biri şüpheli veya sanık olmak üzere, araya bir iletişim aracı sokularak yapılan her türlü haberleşmenin tespit edilmesi, gizli bir şekilde dinlenmesi, kayda alınması veya sinyal bilgilerinin değerlendirilmesidir.
CMK’da iletişimin ne anlama geldiği ile ilgili bir açıklama yer almamakla birlikte; haber, yazı, resim, ses ve sinyallerin, telefon, telgraf, radyo ve benzeri elektromanyetik dalgalarla gönderilmesi veya alınması iletişim olarak tarif edilmektedir.[37]
Normal posta veya kargo yoluyla yapılan haberleşme ile bir karışıklığa yol açmamak bakımından Kanunumuzda iletişim kavramına yer verilmiş ve bu sebeple de, ilgili bölümün başlığında özellikle telekomünikasyon yolundan bahsedilmiştir. Bu itibarla, klasik posta dışındaki her türlü iletişim, elektronik posta, faks vs. de dahil olmak üzere madde kapsamındadır.[38]
Konuşmalar telefonla karşılıklı biçimde olan konuşmalar olabileceği gibi, diğer Telekomünikasyon yoluyla, yani sinyal, yazı, resim, görüntü, ses veya diğer nitelikteki bilgi aktarımları şeklinde olabilir. İletişimin denetlenmesi kurumu CMK md. 135 hükmünde düzenlenmiş ve yalnızca katalog suçlar açısından mümkün kılınmıştır. TCK md. 134 hükmünün de bu suçlar arasında yer almaması nedeniyle iletişimin tespiti mümkün olmayacaktır.
Ancak, doktrinde tartışmalı olsa da, haberleşme cihazlarından gerçekleştirilen çağrılar, içeriği belli olmasa dahi bütün suçlar bakımından tespit edilebilmektedir. Bu halde ilgili HTS kayıtları, Savcılık veya Mahkemenin talebiyle BTK tarafından temin edilebilmektedir. Bu kayıtlar, yalnızca ilgili numaralardan, hangi telefon numaraları ile kaç kere ve ne kadar süre görüşüldüğü bilgilerini içermektedir.
Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçunda Erişimin Engellenmesi Nedir?
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere bir kişinin özel hayatının gizliliği çeşitli şekillerde ihlal edilebilir. İhlalin de ötesinde kişinin; özel hayatına ilişkin görüntüleri, ses kayıtları, yazışmaları vs. ifşa edilebilir. Bu ifşa; internet, televizyon veya gazete gibi kitle iletişim araçları üzerinden yapılabilir. Günümüzde kişinin özel hayatına ilişkin görüntüler, ses kayıtları veya yazışmaları büyük çoğunlukla internet üzerinden paylaşılmaktadır.
İnternet üzerinden yayımlanan haber, video, fotoğraf, yorum gibi içerikler, kişilik haklarının veya özel hayatın gizliliğinin ihlali, suç işlenmesi, kamu yararı bulunması gibi nedenlerle bu içeriklerin bulunduğu internet sitesindeki URL’ye erişim engellenebilir. İhlal bu şekilde giderilemediği takdirde, tüm internet sitesine erişimin engellenebilir.
Söz konusu bu ihlal genellikle internet üzerinden yayımlanan ve hukuka aykırılık teşkil eden haberin, videonun, fotoğrafın, yorumun vb. içeriklerin kaldırılması veya silinmesi yoluyla giderilir. İçerik kaldırma veya silme işlemi, ancak yer veya içerik sağlayıcı tarafından yerine getirilebilir.
Özel hayatın gizliliğinin internet üzerinden ihlali halinde daha hızlı önlem alınması önem arz etmektedir. Bir kimsenin çıplak fotoğraflarının yayınlanması veya kendisine özel videolarının YouTube gibi sitelere yüklenmesi özel hayatın gizliliğini ihlal teşkil eder.
İnternet ortamında yayınlanmış bir içerik nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun Madde 9/A uyarınca Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu‘na (BTK) kendileri veya avukatları vasıtasıyla doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanmasını isteyebilir.
Yapılan bu istekte; hakkın ihlaline neden olan yayının tam adresi (URL), hangi açılardan hakkın ihlal edildiğine ilişkin açıklama ve kimlik bilgilerini ispatlayacak bilgilere yer verilir. Bu bilgilerde eksiklik olması hâlinde talep işleme konulmaz.
Birlik tarafından ilgili içerik ve yer sağlayıcılar ile erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört saat içinde ilgili içerik ve yer sağlayıcılar ile erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Özel hayatın gizliliğinin ihlaline bağlı olarak “gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde” doğrudan BTK Başkanın emri üzerine erişimin engellenmesi BTK tarafından yapılır.
Erişimin engellenmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayın, kısım, bölüm, resim, video ile ilgili olarak (URL şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla uygulanır. İçeriğin çıkarılmasını veya erişimin engellenmesini talep eden kişiler, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğinden bahisle erişimin engellenmesi talebini talepte bulunduğu saatten itibaren yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkiminin kararına sunar. Hâkim, internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediğini değerlendirerek vereceği kararını en geç kırk sekiz saat içinde açıklar ve doğrudan BTK’ya gönderir; aksi hâlde, erişimin engellenmesi tedbiri kendiliğinden kalkar.
BTK Başkanı tarafından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde doğrudan verilen erişimin engellenmesi kararı, yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar.
Sonuç
Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 tarihli ve E: 1986/24, K: 1987/8 sayılı kararı özel hayatın gizliliği ve korunması konusundadır. Bu kararda Anayasa Mahkemesi özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını kişilik hakkının bir devamı saymıştır.
Kararın ilgili bölümü incelendiğinde: “Özel hayatın korunması her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilmemesi demektir. Orada cereyan edenlerin yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini istemek hakkı, kişinin temel haklarından biridir. Bu niteliği sebebiyledir ki, özel hayatın gizliliğine dokunulmaması, insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde korunması istenilmiş, ayrıca tüm demokratik ülke mevzuatında açıkça belirlenen istisnalar dışında bu hak devlet organlarına, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur. İnsanın mutluluğu için büyük önemi olan özel hayata saygı gösterilmesi hakkı onun kişiliği için temel bir hak olup yeteri kadar korunmadığı takdirde kişilerin ve dolayısıyla toplumun kendini huzurlu hissedip güven içinde yaşaması mümkün değildir. Bu nedenlerle söz konusu gizliliği çeşitli biçimde ihlal eylemleri suç sayılarak ceza yaptırımlarına bağlanmıştır.”
Sonuç olarak, özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, özel hayat hakkı kişinin özel hayatını her türlü müdahaleden uzak ve özgürce yaşama hakkıdır. Özel hayata müdahale, bir hukuki gerekçeye dayandırılmadıkça hukuka aykırıdır. İnsan sosyal bir varlıktır ve toplumsal yaşamda da hakları vardır. Özel hayat, sadece kişinin özel yaşam alanıyla sınırlı değildir. Toplumsal yaşamdaki düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlükleri bu kapsamdadır. Özel hayat hakkına verilen önem, temel insan hakkıdır ve ulusal/uluslararası alanda da yasalarla ve sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
İlginizi Çekebilecek Diğer İçerikler:
Kaynakça
- TEZCAN, ERDEM; Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, 2020.
- KAZANCI, EKER; Kişilerin İzinsiz Görüntülerinin Alınmasının TCK md. 134 Çerçevesinde Korunması, DEÜHFD, Cilt: 9 Sayı: 1.
- DR. AKYÜREK, GÜÇLÜ; Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014.
- HAMİDE, ZAFER; Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Ceza Hukukuyla Korunması, Beta Yayınevi, İstanbul, 2011.
- HAFIZOĞULLARI, ÖZEN; Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 4 / Yıl: 2009.
- OĞUZMAN, ÖZ; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2019.
- TIRTIR, MUSTAFA; Telekomünikasyon Yolu İle İletişimin Denetlenmesi, İstanbul, Mayıs, 2015.
Referanslar
- [1] HAFIZOĞULLARI, ÖZEN, “Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar”, Ankara Barosu Dergisi, Sayı: 4 Yıl: 2009.
- [2] Eker Kazancı s. 142; Akyürek, Özel Hayat s. 188.
- [3] Eker Kazancı s. 143.
- [4] Eker Kazancı s. 142; Zafer, Özel Hayat s. 178.
- [5] Akyürek, Özel Hayat, s. 194 vd.
- [6] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2015/9708 Esas Numaralı, 2016/10986 Karar Numaralı, 29.06.2016 Tarihli Kararı.
- [7] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 7.4.2014, 10841/8373.
- [8] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2015/4903 Esas Numaralı, 2018/11371 Karar Numaralı, 28.11.2018 Tarihli Kararı.
- [9] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2016/2244 Esas Numaralı, 2017/5453 Karar Numaralı, 21.06.2017 Tarihli Kararı.
- [10] Zafer, Özel Hayat s. 186.
- [11] Akyürek, Özel Hayat, s. 192.
- [12] Akyürek, Özel Hayat, s. 193: “Sanıkların, mağdurla arkadaşlık kurdukları ve mağdurun, internet ortamından rızası ile gönderdiği çıplak fotoğraflarını flash diske kaydedip, babası Mehmet’e vermek suretiyle ifşa ettiklerinin iddia edildiği olayda; mağdurun, cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin çıplak görüntüleri kişisel veri kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, eylemin, kişisel verilerin kaydedilmesi suçunu değil, TCK’nın 134’de yer alan özel hayatın gizliliği suçlarını oluşturacağı…” Yargıtay 12. Ceza Dairesi 19.01.2015 11530/584.
- [13] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 17.06.2014 1510/331.
- [14] Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 11.10.2017, 9227/4650.
- [15] Eker Kazancı s. 151.
- [16] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 722.
- [17] Eker Kazancı, s. 149.
- [18] Eker Kazancı, s. 150.
- [19] Eker Kazancı, s. 150.
- [20] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 24.11.2014, 7518/23588.
- [21] Eker Kazancı s. 154.
- [22] Eker Kazancı s. 154.
- [23] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 723.
- [24] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 723.
- [25] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 724.
- [26] Yargıtay 12. Ceza Dairesi 13117/14791.
- [27] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 726.
- [28] Eker Kazancı s. 155.
- [29] Yargıtay 9. Ceza Dairesi 09.11.2016, 9893/12504.
- [30] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 728.
- [31] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 728.
- [32] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 728.
- [33] Tezcan, Erdem, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, s. 729.
- [34] Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 29.09.2014, 1714/18859.
- [35] OĞUZMAN, ÖZ, s. 317.
- [36] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No: 2020/2346 Karar No: 2020/3302.
- [37] Kunter vd., a.g.e., s. 1354.
- [38] Ünver ve Hakeri, a.g.e., s. 433.