[rt_reading_time label="Okuma Süresi:" postfix="Dakika" postfix_singular="Dakika"]

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Yazarlar: ENGİN BERKAY UZUN, SERKAN TAĞAL
Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Nedir?

A) Giriş

Sahtecilik kelimesi; bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek, bu amaçla düzmece, yalan-dolanda bulunmak, hile yapmak gibi anlamları barındırmaktadır. Belgelerde sahtecilik suçu genelde salt sahtecilik amacıyla gerçekleştirilmemekte, başka bir suçun işlenmesine (ki çoğu kez dolandırıcılık, kiminde zimmet vb.) vasıta olmaktadır. Bu nedenle sahtecilik suçlarının bağımsız bir suç tipini oluşturduğu ve hukuki konusunun farklı olduğu görüşünün benimsenişi çok eski tarihlere ulaşmamaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 204. maddesinde düzenlenmiş olan suçun maddi konusunu oluşturan belgeler, toplum içerisinde her an kurulmakta olan hukuki ilişkilerin yürümesini sağlayan, kanıtlayan ve delil niteliği olan evraklardır. Bir hukuki ilişkinin kuruluşu, sona erdirilişi ve hak ve borçların tanzim ve ispatında önemli bir araç olan belgenin gerçekliğine toplumda güven duyulması zorunludur. Belgenin gerçekliğine ilişkin toplumda oluşan bu güvene ‘kamu güveni’ denilmektedir. Belgede sahtecilik yapılması öncelikle belgelerin gerçekliğine olan güvenin sarsılmasına yol açacak, bu da hukuk düzenini ve toplumsal ilişkileri olumsuz etkileyecektir. Bunun yanı sıra, belgede sahtecilik sonucunda, ilgili belgeye bağlı çeşitli hukuki ilişkilerin kuruluşu veya kanıtlanmasıyla ilgili hukuksal sorunlar çıkarak, belgeye bağlı hakları olanlar zarar görebilecek ya da zarar tehlikesine maruz kalacaktır. Dolayısıyla, belgenin ceza hukuku koruması altına girmesinde; kamu güveninin ve kanıt niteliğinin korunması ve hakların zarar görmesi tehlikesinin doğması gibi birden fazla nedeni bulunmakla birlikte, kamu güveninin korunmasına ilişkin yarar öncelik taşımaktadır.[1]

B) Belge ve Resmi Belge Kavramı Nedir?

Resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarını detaylıca incelemeden önce, resmi belgenin ne olduğunu anlamamız gerekmektedir. Her şeyden evvel ‘’belge’’ kavramını açıklayarak başlayacağız.

Belge kelimesi, sözlükte “bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb. vesika, doküman” şeklinde tanımlanmaktadır.

Hukukî açıdan belge ise, “olayları nakleden, içerdiği irade beyanları hukuken değer taşıyan ve belirli bir kimse tarafından oluşturulan her türlü yazıdır” şeklinde tanımlanmaktadır.

a) Belgenin Koşulları Nelerdir?

aa) Yazılılık

Bir cismin belge niteliğinde sayılabilmesi için yazılı olması şarttır. Üzerine yazı yazılabilen her türlü vesika belge olarak kabul edilmelidir. Belgenin yazılı olması gerektiği için, ses veya görüntü kayıtları belge sayılmaz.

Belgedeki yazıda kullanılan aracın ve dilin bir önemi bulunmamaktadır. Yazının anlamının herhangi bir araçla tespit edilebilir olması yeterlidir. Ayrıca yazının kalem, bilgisayar, daktilo gibi araçlarla yazılmış olması fark yaratmaz hatta çiviyle bile yazılabilir.

Fakat kanun bazı belgelerin yazımında teknik araçlar kullanılmasını yasaklamıştır. Kanun koyucu bazı belgelerin üzerindeki yazıların kalemle yazılmasını zorunlu kılmıştır.

Örneğin, MK md. 538/1’e göre;

“El yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar mirasbırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olması zorunludur.”

Belge üzerindeki yazının kalıcı olması zorunlu değildir. Yazının silinebilir nitelikte olması bir belgenin meydana gelmesine engel değildir. Belgenin oluşabilmesi için yazının belirli bir süre kalıcı olması yeterlidir. Ancak içeriğin üzerine yazıldığı nesne, zamana dayanıklı olmalı ve kolay silinebilir nitelikte olmamalıdır. Bu nedenle kar veya kum üzerine yazılan yazılar belge niteliğinde değildir.

Yazının anlamının tespitinde kullanılan aracın, yazı anlaşılabilir nitelikte olduğu sürece, bir önemi bulunmamaktadır. Gözle kolayca okunabilenlerin yanı sıra, teknik bir araçla okunabilen ya da görme engellilerin kullandığı kabartma harflerle dokunularak okunabilen yazılar da bir belgeyi oluşturabilirler.

Belgenin yazımında alfabe kullanılması da şart değildir. Belgeyi yazan herkesin bildiği veya çok zor anlaşılabilen kısaltmalar ya da çok az insanın anlayabileceği şifreli yazılar kullanmışsa bile, belge geçerlidir. Bu tür belgelerde önemli olan husus, işaretlerin karşılığını oluşturan kelimelerin tayin ve tespitinin mümkün olmasıdır.

Bir belgenin orijinalinden yazarak oluşturulan metin (basit kopya – tasdik edilmemiş suret) belge olarak kabul edilmemektedir. Belgenin tasdik edilmiş kopyası ise, belge hükmündedir. Aynı şekilde yabancı dilde yazılmış bir belgenin tercüme edilmiş tasdikli kopyası da belge hükmündedir.

Bir belgenin karbon kopyası da belge olarak kabul edilmektedir. Belge düzenlendiği esnada birden fazla kopya hâlinde düzenlenmişse, her biri belge hükmündedir. Bir belgenin fotokopisiyse eğer tasdiksiz ise, belge olarak kabul görmez.

bb) İçeriğin Hukuki Anlam Taşıması Gerekir mi?

Bir belgenin geçerli olabilmesi için içeriğinin mutlaka hukukî bir anlama sahip olması gerekir. Buna göre, içeriği hukukî sonuç doğurmaya elverişli olmayan nesneler ceza hukukunda belge olarak kabul edilmemektedir.

Bir belge ancak bir olayın naklini veya düzenleyicisinin irade beyanını içerdiği takdirde hukukî sonuç doğurabilir. Mesela trafik polisinin düzenlediği kaza tespit raporu, kolluğun düzenlediği arama tutanağı bir olayın naklini içerdiğinden belge olarak kabul edilir.

Bu tür belgelerde düzenleyicisinin irade beyanı bulunmamakla birlikte, belirli bir olayın tespitini içerdiklerinden hukukî sonuç doğurmaktadırlar.

Sadece belirli bir tespiti barındırmakla birlikte, hukukî sonuç doğurmaya elverişli olmayan yazılar ise belge olarak kabul edilemez.

cc) Belirli Bir Düzenleyicisinin Bulunması Gerekir mi?

Bir belgeden söz edebilmek için düzenleyicisinin belirli ya da en azından belirlenebilir olması gerekir. Böylece belgenin düzenleyicisinin kim olduğu imzadan ya da yazının içeriğinden tespit edilebilir.

İmza atılması her belgenin geçerliliği için şart değildir ancak eğer kanun imzayı belgenin geçerlilik koşulu olarak aramışsa, imza atılmayan yazı, belge niteliğinde değildir. Örneğin; poliçe, çek ve bono ancak imzalandıkları anda belge hâline gelirler. Belgenin birden fazla kişi tarafından imzalanması gerekmekteyse, imza eksikliği hâlinde bir belgeden söz edilemez.

Bir belge için imza, geçerlilik koşulu olarak aranmış olsa da olmasa da bir ‘’belge’’ den söz edebilmek için mutlaka o belgenin kim tarafından düzenlendiği bilinmeli veya bilinebilir olmalıdır.

b) Resmi Belge ve Koşulları Nelerdir?

Belgeleri, resmî belgeler ve özel belgeler şeklinde ikiye ayırabiliriz. Her iki kategori de ceza hukukunda farklı değerlendirilerek ayrı suç tiplerinin koruma alanına girmektedir. Bu tür bir ayrımın yapılma nedeni ise resmî belgenin ispat gücünün özel belgeye oranla daha yüksek olması ve kişilerin güven duygusunun daha fazla olmasıdır.

Resmî belgeyi kısaca, “kamu görevlisinin görevi gereğince düzenlemiş olduğu belge” şeklinde tanımlamak mümkündür.

aa) Kamu Görevlisi Tarafından Düzenlenme Nedir?

Bir belgenin resmi belge olabilmesi için öncelikle bir kamu görevlisi tarafından düzenlenmiş olması gerekir. Unutmamak gerekir ki bazı belgeler kısmen özel, kısmen de resmi nitelik taşıyabilir. Dolayısıyla bu tür belgelerin bir kısmı kamu görevlisi olmayan kişiler, bir kısmı da kamu görevlisi olan kişiler tarafından düzenlenmektedir.

Örneğin, gümrük giriş ve çıkış beyannamelerinin kamu görevlisi dışındaki kişi tarafından düzenlenen kısmı özel belge, kamu görevlisi tarafından düzenlenen kısmı ise resmi belgedir.

Kimlerin kamu görevlisi olduğu, TCK md. 6/1(c) hükmünde yer almaktadır. Madde hükmü, “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” şeklindedir. Yani kamu görevlileri, eski kanundaki gibi yalnızca “memur”lar değil, kamu faaliyetinde bulunan herhangi bir kişidir.

Örneğin; serbest çalışan avukatlar, memur olmamalarına rağmen yargı faaliyeti içerisinde bulunduğu sırada kamu faaliyetinde bulunmaktadır. Bu nedenle de kamu faaliyetinde bulunduğu süreçte kamu görevlisi sıfatına sahip olmaktadırlar.

bb) Görev Gereği Düzenlenmesi Nedir?

Bir belgenin resmi belge olarak kabul edilebilmesi için kamu görevlisi tarafından düzenlenmiş olmasının yanı sıra, bu düzenlenme ile kamu görevlisinin yerine getirdiği kamu görevi arasında nedensellik bağının da bulunması gerekmektedir. Kamu görevlisinin düzenlediği, fakat çalıştığı kuruma ait olmayan veya görevine dâhil olmayan belge resmî belge bakımından TCK md. 204/2 değil, TCK md. 204/1 uygulanacaktır.

Resmî belge, kamu görevlisi tarafından görevi gereğince usul ve şekil işlemleri tamamlanarak düzenlendiği anda oluşur. Yabancı bir devlet görevlisi tarafından tanzim edilen bir belge de Türkiye’de resmi belge olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince yabancı bir devlet tarafından düzenlenmiş olan resmi bir belge Türkiye’de de aynı nitelikte kabul edilmiş olabilir.

Örneğin, yabancı bir devlet pasaportu, yabancı devlet sürücü belgesi Türkiye’de resmî belge olarak kabul edilmelidir.

Bunun dışında yabancı devlet makamlarınca hazırlanan resmi belgelerin Türkiye’de bu vasfı taşıması, belgenin verildiği devletin yetkili makamı veya ilgili Türk konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır.

cc) Resmî Belge Hükmündeki Belgeler Nelerdir?

Bazı belgeler vardır ki normalde resmi belgenin unsurlarını taşımadığı halde, kanun tarafından resmi belge hükmünde sayılmıştır.

TCK md. 210/1, saydığı bazı özel belgelerde sahtecilik hareketlerinin yapılması hâlinde resmi belgede sahtecilik suçlarına ilişkin hükümlerin uygulanacağını öngörerek, bu belgelerin niteliği gereği daha güçlü bir koruma getirmek istemiştir. Nitekim bu belgeler, ticari hayatın sürdürülebilmesinde büyük önem arz etmektedirler.

Bu hükme göre;

“Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

Böylece niteliği itibarıyla özel belge olan bazı belgeler, diğer özel belgelerden daha önemli görülerek bunlara ilişkin sahtecilik fiilleri, ceza hukukunda resmî belgeye yönelikmiş gibi cezalandırılmıştır.

C) Tipikliğin Objektif Unsurları Nelerdir?

Resmi belgede sahtecilik suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 204. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre;

  1. Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  2. Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  3. Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

a) Resmi Belgede Sahtecilik Suçu İle Korunan Hukuksal Değer Nedir?

Kanun koyucu, Türk Ceza Kanunu’nda resmi belgede sahtecilik suçunu düzenleyerek bireyi bir belgeye dayanan hukukî ilişkinin doğruluğuna ve güvenilirliğine ilişkin güvenini korumak istemiştir. Sonuçta belge, bir ispat aracı olduğu için hukuki bir ilişkinin doğruluğunu ve güvenilirliğini garanti eder.

Dolayısıyla taraflar arasında bir belgeye dayalı olarak ortaya çıkan bu hukukî ilişkinin geçerli olduğu yolundaki güvenin korunması gerekmektedir.

b) Fail

Kanun koyucu TCK m. 204’te düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunun failleri bakımından kamu görevlisi olan ve kamu görevlisi olmayan kişilere göre bir ayrıma gitmiştir. Buna göre TCK m. 204/1’de düzenlenen sahtecilik suçunun faili kamu görevlisi olmayanlar iken TCK m. 204/2’de düzenlenen sahtecilik suçunun faili kamu görevlileridir.

Öte yandan özel kanunlarında görevleri ile ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlar bakımından kamu görevlisi olarak sayılacağı belirtilen kişiler de TCK md. 204/2’nin faili olabilirler.

Örneğin 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun md. 23/1’de özel güvenlik görevlilerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılmaları kabul edilmiştir.

Fail kamu görevlisi olmakla beraber, işlediği sahtecilik suçu ile kamu görevi arasında bir bağlantı kurulamıyorsa yani kamu görevlisi olan fail, kamu görevi dışında kalan bir belgeyi sahte olarak düzenlemişse bu durumda TCK m. 204/2 değil; m. 204/1 uygulanır. Aynı şekilde kamu görevlisinin yetkileri dışında kalan bir belgeyi sahte olarak düzenlemesi durumunda da m. 204/1 uygulanacaktır.[2]

Eğer kamu görevlisi olmayan bir kimse, kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak etmişse her ikisinin de kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliğini düzenleyen TCK m. 204/2’ye göre cezalandırılması gerekecektir.[3] Ancak kamu görevlisi olmayan kişi, bu suça yalnızca azmettiren veya yardım eden ise bu sıfatla cezalandırılacaktır.

c) Mağdur

Resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Bununla birlikte, sahtecilik fiillerinin yapıldığı resmi belge nedeniyle hukuksal bir değeri etkilenen (tehlikeye sokulan veya zarar gören) kişiyi de suçun mağduru olarak kabul etmek gerekmektedir.[4]

d) Suçun Konusu Nedir?

Suçun konusunu, yukarıda detaylıca açıkladığımız ‘’resmi belge’’ ve TCK m. 210/1’de ‘’resmi belge hükmünde sayılan belgeler’’ oluşturur.

e) Fiil

TCK m. 204, resmi belgede sahtecilik suçunun failinin kamu görevlisi veya kamu görevlisi dışında bir kişi olmasına göre bir ayrıma gitmekte ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliğini (TCK m. 204/2), kamu görevlisi olmayan kişinin sahteciliğine (TCK m. 204/1) göre daha ağır cezalandırmaktadır.[5]

Bu suçun failinin kamu görevlisi olması veya olmaması yalnızca verilecek cezanın ağırlığı bakımından değil, aynı zamanda suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler bakımından da farklılık göstermektedir. Çünkü herhangi bir kimse tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçundan farklı olarak kamu görevlisinin düzenlediği resmi belgeye yansıttığı ‘’yazılı yalan’’ cezayı gerektirir.[6]

TCK m. 204/1’de ve TCK m. 204/2’ de suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler, seçimlik olarak ‘’sahte olarak düzenlemek,’’ ‘’başkalarını aldatacak biçimde değiştirmek’’ ve ’’kullanmak’’ şeklinde düzenlenmiştir. Fakat TCK m. 204/2’de ise kamu görevlileri bakımından, sayılan bu seçimlik hareketlerin yanında ayrıca ‘’ gerçeğe aykırı belge düzenlemek’’ten bahsedilmiştir.

Seçimlik hareketleri incelemeye başlamadan önce, resmi belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için herhangi bir ‘’zarar’’ aranmadığını belirtmekte yarar vardır.

Öğretide her ne kadar ‘’zarar doğurmayan sahtecilik fiilinin’’ cezalandırılması ağır bir biçimde eleştirilmekteyse de Yargıtay’ın içtihatları incelendiğinde, bu suçun oluşabilmesi için herhangi bir ‘’zarar veya zarar tehlikesi’’ aranmadığı net bir biçimde gözükmektedir.

aa) Sahte Olarak Belge Düzenlemek Nasıl Olur?

Buradaki ‘’düzenlemek’’ ifadesi ‘’taklit etmek’’ olarak anlaşılmalıdır.[7] Dolayısıyla suça konu olacak resmi belgenin, düzenleyeni olarak görünen kişiden bir başka kişi tarafından, en baştan ‘’sahte’’ olarak düzenlenmiş olması gerekir.

Belgenin düzenleyicisi olarak görünen kişinin gerçekten var olup olmadığı veya var olsa dahi hayatta olup olmadığı ya da ismin uydurma olup olmadığı önemsizdir.

Yani bu tipe uygun hareketin gerçekleşebilmesi için öncelikle ortada geçerli bir belge bulunmalı ve bu belgenin fail tarafından aslı esas alınarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Burada asıl olan geçerli belge varlığını devam ettirmektedir.

Resmi bir belgenin sahte olarak düzenlenebilmesi için gerçek resmi belgeyi düzenlemeye yetkili makama ait unvan ve şekilleri ile belgeyi imzalamaya yetkili kamu görevlisinin imzası ve/veya mührü taklit edilmelidir.[8]

TCK m. 204/2, kamu görevlisinin resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyebilmesi için, yukarıda da bahsettiğimiz üzere bu resmi belgeyi düzenlemeye görevi gereğince yetkili olmasını aramıştır. Kamu görevlisi görevinin kapsamına girmeyen bir resmî belge düzenlediği takdirde, TCK m. 204/1 uygulanacaktır.

Kısmi bir sahte belge düzenlenmesi hâlinde de suç oluşur. Ancak taklit edilen belgenin asli unsurlarında eksiklikler varsa, resmi bir belge mevcut olmadığı için sahte olarak düzenlemeden de bahsedilemez.[9]

bb) Başkalarını Aldatacak Biçimde Belgeyi Değiştirmek Nasıl Olur?

‘’Değiştirme’’, düzenleyen olarak gözüken kişi tarafından belgenin düzenlenmesinden sonra ekleme veya çıkarma yapılması anlamına gelmektedir. Yani burada, mevcut olan gerçek bir belgenin içeriği sonradan değiştirilmektedir. Bu şekilde, bu belgeyi asıl düzenleyen kişinin söz konusu belgeyi, en baştan itibaren sanki değişiklikten sonraki gibi düzenlemiş olduğu izlenimi yaratılmaya çalışılmaktadır.[10]

Bu değişiklik, belgenin gerçek düzenleyicisi tarafından da gerçekleştirilmiş olabileceği gibi, başka biri tarafından da gerçekleştirilebilir. Ancak eğer ki belge sonradan gerçek düzenleyicisi tarafından değiştirilmişse, suçun oluşabilmesi için belgenin düzenleyicisinin, belgeyi sonradan değiştirmeye yetkili olmaması gerekir.

TCK m. 204’te, belgede yapılacak olan değişikliğin ‘’başkalarını aldatacak biçimde’’ olmasını aramaktadır. Yani, belgede değişiklik yoluyla yapılan sahteciliğin; objektif olarak üçüncü kişiler tarafından bakıldığında ilk bakışta anlaşılamayacak düzeyde olması gerekmektedir. Dolayısıyla değişiklik bu nitelikte değilse, suç oluşmayacaktır.[11]

Bu konuda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yakın tarihte vermiş olduğu bir karar incelendiğinde;

‘’Resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.

Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nede­ niyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki ge­ çerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan sübjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.’’[12]

Belgenin aldatma yeteneğine sahip olup olmadığı açısından kalem tonlarının farklı olması, belgelerin fiziki özel­liklerinin eksik olması (mühür, damga, soğuk damga, başlığın bulunmaması vb.), biçim koşullarının bulunmaması, mevzuata aykırı olarak düzenlenmesi göz önünde bulun­durularak belirlenir.[13]

cc) Kullanmak

Özel belgede sahtecilikten farklı olarak, resmi belgede sahteciliğin cezalandırı­labilmesi için yalnızca düzenleme yeterlidir; düzenlenen bu belgenin ayrıca kullanılmış olmasına gerek yoktur. Bununla beraber sahte olarak düzenlenen belge, aynı zamanda kullanılmışsa ve eğer kullanan aynı zamanda belgeyi sahte olarak düzenle­yen kişiyse, faile kullanmaktan dolayı ayrıca ceza verilmez. Çünkü resmi belgede sahtecilik suçunda düzenleme ve kullanma aynı suçun seçimlik hareketi olarak öngörülmüştür. Burada söz konusu olan ‘’kullanma’’ fiilinin alternatifi, belgeyi sahte ola­rak düzenleyen kişi dışında bir başka kişi tarafından belgenin kullanılması durumu­nu kapsamaktadır.[14]

Gerçekten resmi belgede sahteciliğin cezalandırılabilmesi için sahte olarak düzenlenen belgenin ayrıca kullanılması gerekmez. Sahte olarak dü­zenlenen resmi belgeyi kullanan kişi, aynı zamanda belgenin sahte olarak düzen­lenmesi aşamasına da katılmış ise. düzenleyen kişinin kamu görevlisi olup olmama­ sına göre TCK m. 204/1 veya 204/2’deki suça iştirake ilişkin genel kurallar çerçe­vesinde cezalandırılır.

‘’Kullanma’’dan söz edilebilmesi için, belgenin bir üçüncü kişi tarafından fiilen görülmüş veya muhatabın gerçekten kandırılmış olmasına gerek yoktur. Bununla birlikte, belgenin bir noterde saklanması örneğinde olduğu gibi, irade beyanının muhatabının iktidar alanına girmediği sürece, belge kullanılmış sayılmaz.[15] Ancak bu tür bir davranış, kullanmaya teşebbüs olarak nitelendirilebilir.

Öte yandan kullanma unsurunun gerçekleşmiş sayılabilmesi için, belge üzerinde sahtecilik ya­pıldığı sırada, muhatabın fail tarafından biliniyor olmasına gerek yoktur. Fiilen içeriğini öğrenmiş olup olmadığına bakılmaksızın, muhataba belgenin içeriği konu­sunda bilgi elde etme olanağının tanınması ile birlikte kullanma da gerçekleşmiş olur.[16]

dd) Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemek Nasıl Olur?

Yukarıda değindiğimiz seçimlik hareketlerde, belgenin maddi varlığı yönünden; burada belirtilen durumda ise, belgenin özü, içeriği yönünden değişikliğe uğratılma­sı söz konusudur. Bu anlamda maddi sahtecilik iki biçimde ortaya çıkar: Birincisi, ‘’düzenleme’’ olup, belgenin, düzenleyicisi olarak görünen kişiden bir başka kişi tarafından meydana getirilmesi anlamına gelir. İkincisi. ‘’değiştirme’’ olup, belgenin düzenleyeni olarak gözüken kişi tarafından düzenlenmesinden sonra düzenleyen veya bir başka kişi tarafından belgeye ekleme veya çıkarma yapılması anlamında­dır. Bu belirtilen iki durum dışında belgenin gerçeğe uygun olmayan beyanları veya olayları içermesi durumunda ise ‘’gerçeğe aykırı belge düzenlemekten’’ söz edilir. Burada belge dış görünüş olarak sahte olmamakla birlikte, içeriği gerçeği yansıtmamaktadır ve belgeyi düzenleyen, diğer iki seçimlik hareket­ ten farklı olarak belgede düzenleyen olarak gözüken kişidir.[17]

Başka bir anlatımla belgeyi düzenleyen, belge üzerinde düzenleyen olarak görünen kişi olmakla birlikte belgenin içeriği gerçeğe uygun değilse fikri sahtecilik; belgeyi düzenleyen, belge üzerinde düzenleyen olarak görünen kişi dışında başka birisi ise maddi sahtecilik söz konusudur. TCK, ’’yazılı yalan’’ anlamında resmi belgede fikri sahteciliği, suçun failinin kamu görevlisi olması koşuluna bağlı olarak cezalandırmaktadır. Bu düzenleme çerçevesinde belgenin içerik olarak gerçek dışı bilgiler içermesi, belgeyi düzenleyen kamu görevlisinin bilinçli olarak; örneğin, düzenlendiği yer ve zamanı belgeye yanlış yazması veya gerçekleşmemiş olayları gerçekleşmiş gibi belgeye yansıtması resmi belgede sahtecilik suçunu oluş­turur.[18] Bu hal, yalnızca TCK md. 204/2 hükmünde yer almaktadır. Yani yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçunun bu seçimlik hareket ile işlenmesi mümkündür.

f) Nitelikli Haller Nelerdir?

aa) Cezanın Ağırlaştırılmasını Gerektiren Nitelikli Haller Nelerdir?
aaa) Sahteliği Sabit Oluncaya Kadar Geçerli Olan Belge Nedir?

TCK md. 204/3’e göre; Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

Bu hükme göre, gerek kamu görevlisi olan gerekse de olmayan kişiler bakımından, suçun konusunu oluşturan belgenin ‘’kanun hükmü gereği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması’’ bu suçun nitelikli halini oluşturur.

Yargıtay içtihatları incelendiğinde, bu kapsamda görülen belge örnekleri:[19] noter araç satış sözleşmesi, noterde düzenle­nen ibraname, noterden alınan imza beyannamesi, noterde düzenlenen imza sirküsü. keşif tutanakları, mahkeme ilamları, noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi, noterlikçe düzenlenen şirket hisse devir senedi, noterde düzenlenen vekaletname..

Bu belgelere karşılık, şu belgeler m. 204/3 kapsamında değerlendirilmemiştir:[20] çek. bono, gümrük çıkış beyannamesi, harç makbuzu, ihtiyati tedbir kararları, nüfus cüzdanı, pasaport, sürücü belgesi, tapu senedi ve tapu kayıtlan, temyiz dilekçesi, trafik ceza tutanağı, trafik kazası tespit tutanağı, veraset ilamı.

bbb) Kaçakçılık Kanunu m. 12/1

Kaçakçılık Kanunu m. 12/1’e göre; gümrük idarelerinde işlem görmediği halde, işlem görmüş gibi herhangi bir belge veya beyanname düzenleyenler hakkında belgede sahtecilik suçundan dolayı verilecek ceza bir kat artırılır.

ccc) Terörle Mücadele Kanunu m. 5

Resmi belgede sahtecilik suçunun terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde, terör amacıyla işlenmesi durumunda cezası yarı oranında arttırılır.

bb) Daha Az Cezayı Gerektiren Nitelikli Hal Nedir?

TCK m. 211’e göre; Bir hukukî ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunun işlenmesi hâlinde, verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

TCK m. 211’de resmi belgede sahtecilik suçunun ‘’bir hukuksal ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla işlenmesi’’ durumunda suçun cezasının indirileceği düzenlenmiştir.

Cezada indirim yapılmasının nedeni, faildeki bu amacın, işlenen fiilin haksızlık içeriğinin azalmasına yol açmasıdır.[21] Failin bu indi­rimden yararlanabilmesi için gerçek bir olay veya durumun veya hukuksal bir ilişki­ den kaynaklanan alacağının kanıtlayıcı nedenlerini sağlamak amacıyla hareket etmiş olması gerekir.[22] Örneğin kat karşılığı devredilen taşınmazın babalan tarafından satın alındığı inancıyla, gecikmeden ve enflasyondan kaynaklanan zararlarını karşılamak amacıyla, iki yüz bin lira olarak düzenlenen senetteki borç miktarını 1.200.000 lira olarak düzelttikten sonra tahsile vermek.[23] Burada önemli olan, failin belge ile ispat­lanacak olgunun doğruluğuna inanmış olmasıdır: ispat edilecek olan olayın gerçekten doğru olması aranmaz.[24]

Yargıtay’a göre de, failin durumun gerçekliğine ve doğru­luğuna inanması, bu inancın makul ve meşru olması, failin haklı olduğu sübjektif inancı ile hareket etmesi gerekmektedir.[25] Keza, failin ispat etmek istediği olayı başka, gerçek vasıtalarla kanıtlama olanağına sahip olup olmaması da fark etmez.

D) Tipikliğin Subjektif Unsurları Nelerdir?

Resmi belgede sahtecilik suçunun işlendiğinden bahsedilebilmesi için failde genel kastın bulunması yeterlidir. Yani bu suçun işlenebilmesi için failin herhangi bir amaçla hareket etmesi gerekmez.

Kastın, suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden birisinin ya­nında suça konu olan şeyin belge olduğuna yönelik olması da gerekir. Bu yüzden fail, belgenin sahte olduğunu bilmeden kullanmış ise kasten hareket etmiş olmaz. Failin yanılarak, suça konu olan yazıyı, gerçekte belge olmadığı halde, belge sanması, tipiklikte tersine yanılma teşkil eder ve fail cezalandırılmaz. Failin, belgeyi sahte olarak düzenlemeye hakkı olduğunu düşünmesi ise. kastı etkilemez.[26]

Suç, bir avukatın belgenin sahte olabileceğini düşünmüş olmasına rağmen, mahkemeye delil olarak ibraz etmesi örneğinde olduğu gibi, olası kastla da işlenebi­lir. Bu durumda ceza indirilecektir.[27]

E) Suçun Özel Görünüş Biçimleri Nelerdir?

a) Teşebbüs

Resmi belgede sahtecilik suçu, suçun maddi unsurunu oluşturan dört seçimlik hareketten herhangi birisinin gerçekleştirilmesiyle birlikte tamamlanır. Belgede sahtecilik suçunun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden herhangi birisi bakımından icraya başlayıp da, elinde olmayan nedenler yüzünden suçu tamamlayamaması durumunda fail teşebbüs nedeniyle sorumlu tutulur.[28]

Maddi unsuru oluşturan hareketlerle belirli bir yakınlık ve bağlantı içinde bulunan hareketlerin gerçekleştirilmesiyle birlikte, fail teşebbüs alanına girmiş olur ise de belgede sahte­cilik suçunda icra başlangıcını belirlemek çoğu zaman mümkün olmadığı için bu suça teşebbüs ancak istisnai durumlarda gündeme gelir.[29]

Seçimlik hareketlerden biri tamamlanmış, diğeri henüz yapılırken fail yaka­lanmışsa. tamamlanmış suçtan ceza verilecektir.

Teşebbüs nedeniyle cezada yapılacak indirim bakımından fail tarafından o ana kadar gerçekleştirilen hareketlerin suçun konusu üzerinde meydana getirdiği tehlike göz önünde bulundurulur.[30]

b) İçtima

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere resmi belgede sahtecilik suçunun tamamlanması için yalnızca düzenleme ve­ya değiştirme yeterli olup, söz konusu belgenin kullanılması ayrıca gerekmez. Dolayısıyla sahte belgeden faydalanarak birinin dolandırılması gibi, belgenin kullanılması suretiyle ayrıca bir başka suç da işlenmiş ise failin bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Nitekim TCK m. 212‘de sahte resmi belgenin, bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması durumunda, hem sahtecilik, hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağına yer verilmiştir.

TCK m. 212; Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.

Aynı suç işleme kararıyla, birden fazla sahte belge düzenlenmesi durumunda zincirleme suç oluşacaktır. Ancak bunun için sahte belgelerin farklı zamanlarda düzenlenmiş olması gerekir. Eğer aynı anda birden fazla sahte belge düzenlenirse, tek bir fiil ve tek bir ihlal olacak ve artık zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.

Yargıtay, zincirleme suç bakımından ‘’farklı zamanda’’ ibaresini failin lehine yorumlamaktadır ve çok kısa zaman aralıklarını, aynı zaman dilimi olarak kabul etmektedir. Böylece, birden fazla belge üzerinde, kısa zaman aralığında sahtecilik yapılmışsa ya da sahte belge üretilmişse , bunların aynı zamanda düzenlendiği kabul edilir ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.[31]

Suç seçimlik hareketli bir suç olduğu için aynı resmi belgeyle ilgili olarak birden fazla seçimlik hareketin gerçekleştirilmesi hâlinde yine tek suç oluşacaktır.

Fail, resmi belgede sahtecilik suçunu işlemiş ve bir süre sonra da özel belgede sahtecilik suçu işlemişse, bu iki suç arasında zincirleme suç oluşmayacaktır.

c) İştirak

Suçun failinin kamu görevlisi veya kamu görevlisi dışında bir kişi olması, gerek faile verilecek ceza gerekse sucun maddi unsurunu oluşturan hareketler bakımından farklılık gösterdiği için, bu suça iştirak özellik taşır.

Nitekim daha önce belirttiğimiz üzere 204/2 hükmündeki suç, özgü suçtur. Özgü suçlara ilişkin ise TCK md. 40/2 uyarınca “Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.”

Buna göre, sivil bir kişiyle kamu görevlisi birlikte resmi belgede sahtecilik suçu işlerlerse, sivil kişi 1. Fıkra, kamu görevlisi ise 2. Fıkra uyarınca cezalandırılacaktır.[32]

Eğer kamu görevlisi olmayan kişi kamu görevlisi tarafından işlenen resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak etmiş ise her ikisi de kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan (TCK m. 204/2) cezalandırılır.[33] Ancak kamu görevlisi olmayan kişi, bu suçun birlikte faili olamaz; duruma göre azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.[34]

F) Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Zamanaşımı Süresi Nedir?

Resmi evrakta sahtecilik suçu, şikayete bağlı suçlar kategorisinde değildir. Bu nedenle bu suç bakımından herhangi bir şikayet süresi yoktur. Savcılık, dava zamanaşımı süresi içerisinde resmi evrakta sahtecilik suçunun işlendiği şüphesiyle her zaman re’sen soruşturma başlatabilir.

Suçun kamu görevlisi olmayan kişiler tarafından işlenmesi durumunda dava zamanaşımı süresi 8 yıldır (TCK m. 204/1). Kamu görevlisinin resmi evrakta sahtecilik suçu (TCK m. 204/2) işlemesi halinde ise dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

G) Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?

Resmi belgede sahtecilik suçunda görevli mahkeme, failin kamu görevlisi olup olmamasına bağlı olarak değişmektedir.

Eğer fail, kamu görevlisi değilse görevli mahkeme; Asliye Ceza Mahkemesi’dir. Ancak resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemesi olacaktır.

Resmi belgede sahtecilik suçunda yetkili mahkeme ise; failin kamu görevlisi olup olmamasına bağlı olarak suçun işlendiği yer Ağır Ceza veya Asliye Ceza Mahkemeleridir.

H) Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Soruşturulması Nasıl Olur?

Yargıtay kararları incelendiğinde bozmanın en fazla ‘’soruş­turma ve kovuşturmanın eksik yapılması, delillerin toplanmadan ve yetersiz gerekçelerle yanlış kararlar verilmesi’’ sebebiyle olduğu gö­rülmektedir.

Uygulamada savcılıklar, birçok olayda delilleri tam olarak toplamadan, Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun (CMK) 170’inci maddenin 4’üncü fıkrasında belirtilen tarzda şüpheliye isnat edilen suçu oluşturan olayları delillerle ilişkilendirmeden, suç isnadını doğru bir biçimde yapmadan dava açmak­ta, mahkemelerimiz de iddianameyi kabul edip dosyayı tekemmül ettirmeden, yapılması gereken ilave araştırmaları yapmadan, dosya­ ya celbi gereken belgeleri, toplamadan soruşturmadaki eksiklikleri gidermeden dosyadaki mevcut delilleri sağlıklı, denetime imkan ve­recek biçimde değerlendirmeden karar verebilmektedir.[35]

Sonuç itibariyle de bu kararlar yüksek mahkeme tarafından isabetli olarak bozulmakta, ancak dosya sürüncemede kalmaktadır.

Bu konuya ilişkin olmak üzere derlenen birkaç örnek mahkeme kararını incelersek;

“Sanığın, hacizli taşınmazının yan hissesini avukat L. Y.’a satıp tapuyu devretmesine rağmen, onun kendisine hiç bir ödemede bulunmadığını, taşınmaz üzerindeki haczi kaldıracağını vaat etmesine rağmen bunu da yapmadan ortadan kaybolduğunu, yaptığı araştırmada adı geçenin vefat ettiğini öğrenince, ailesine haber verdiğini, ölenin ağabeyi E.Y.’ın gelerek “biz size para vermedik, bu evi geri size devredelim ” diyerek birlikte notere gittiklerini ve B. Y.’ın, ölen kardeşinin pasaportu ile taşınmazın satış yetki­ sini veren suça konu vekâletnameyi düzenlettirdiğini, bu vekâletname ile tapuya işlem yapmak üzere gittiğinde, L. Y.’ın vefat ettiğini öğrenen görevli­lerin işlem yapmadıklarını savunması karşısında: yüklenen sahtecilik suçu­nun haklı ve yasal olduğu inancıyla bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı amacıyla işlenip işlenmediği ve sanık hakkında TCK’nın 211. madde­sinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı karar yerinde açıklanıp tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması.”[36]

“Yurt dışında işçi olarak çalışan katılanın ülkemize izne geldiğinde 25.12.2002 tarihinde A. Y. adlı kişiden kardeşine otomobil satın aldığında bakiye borcu için teminat olarak yazı ve rakamla bedelleri yazılı (2. 500.000.000 TL ve 3. 300.000.000 TL) diğer kısımları boş olan iki adet bono­yu araç sahibinin kendisini tanımaması nedeni ile aralarındaki anlaşma uyarınca satışa aracılık eden önceden tanıdığı sanık M. B.’a imzalayıp verdiği, adı geçen sanığın katılanın babası tanık N. Z. tarafından bedeli ödendiğinde imza bölümü yırtılmış başka bir senedi iade ederek elinde tuttuğu 3.300.000.000 TL bedelli bonoyu 25.06.2000 keşide. 25. 07.2000 vade tarihli, lehtarı sanık A. Ö. olarak düzenleyip bedelini de eklemeler yaparak 23. 300.000.000. TL’ye dönüştürdüğü, sanık N. B.’ın yardımı ile de sanık A. O.’ün bu senedi icra takibine koyduğu, sanıkların bu suretle birlikte resmi belgede sahtecilik suçunu işlediklerinin iddia olunması, sanıkların aşamalarda katılanın suça konu senedi sanık A. E.’e olan borcu nedeni ile düzenleyip ver­diğini, araç alımı için verdiği senedin başka bir senet olduğunun ve gerçekten de bedeli ödendiğinde imza bölümü yırtılıp iade edildiğini savunmaları, suça konu açığa imzalı olarak verilen senedin keşide ve vade tarihlerinin sonradan doldurulduğu ve bu yönden bir tahrifat iddiasının bulunmadığı da gözetildi­ğinde dosya içerisinde bulunan sanık A. E. ile katılanın birlikte aynı uçakla İstanbul’a geldiklerini gösterir uçak biletleri ve döviz alım belgesinin savun­mayı doğrular nitelikte bulunduğu, katılanın savunmalarda belirtilen borcun kaynağına ilişkin hususları doğruladığı ancak bununla ilgili Almanya’da görülen davayı kazandığı ve borcu bulunmadığını beyan ettiği anlaşılmak­la, eylemin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 347. (5237 sayılı TCK’nın 211.) maddesi kapsamında gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla sahtecilik sucunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması.”[37]

“Ayrıntıları CGK’nın 04.04.2006 gün ve 2006/35-97 sayılı kararında açıklandığı üzere, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, su­çun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalan­dırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hü­küm vermektir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya kü­çük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hata­ların önüne geçilmesinin tek yolu budur. Açıklamalar ışığında somut olaya gelince, katılan tarafından sanıkla aralarında borç doğuran herhangi bir hukuki ilişkinin bulunmadığı ileri sürülse de, sanık savunmalarıyla bunu doğrulayan tanıklar A. F. P. ve M. T. beyanlarına göre, katılan ve sanık arasında, muvazaalı işleme dayanan kat karşılığı arsa sözleşmesiyle bina yapımından kaynaklanan bir hukuki ilişki bulunduğunun belirtilmesi karşı­sında. gerçeğin kuşkuya neden olmayacak şekilde belirlenmesi ve eylemin doğru nitelendirilmesi bakımından, daha önce Edirne 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1999/520 esas sayılı dosyasında dinlenen tanıklarla, söz konusu inşaat yapımında çalışan elektrikçi, tesisatçı ve işçiler gibi kişiler araştırılıp beyanlarına başvurulduktan sonra, senetlerin düzenlendikleri 12.02.2000 tarihi itibariyle senet bedelleriyle bina maliyeti hususunda bilirkişi inceleme­si yaptırılıp bina yapımı sırasında ödemelerin kim tarafından gerçekleştiril­diği ortaya çıkarılıp, kardeş olan katılan ve sanık arasında gerçekten muva­zaalı da olsa, borç doğuran bir hukuki ilişkinin var olup olmadığı açıklığa kavuşturularak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine, eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması.’’[38]


Kaynakça

  1. TEZCAN, ERDEM, ÖNAL, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayıncılık, İstanbul, 2020.
  2. TOROSLU, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, İstanbul, 2020.
  3. ERMAN, Sahtekarlık Suçları, İstanbul.
  4. ARTUK, GÖKÇEN, YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2020.
  5. ARAS, Sahtecilik İddiası Bakımından Hukuk ve Ceza Mahkemesi Kararlarının Birbirine Etkisi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013.
  6. GÖKCAN, Resmi Belgede Sahtecilik Suçu, Ankara Barosu Dergisi, Yıl:67 Sayı:3, Yaz 2009.
  7. GÖKÇEN, Belgede Sahtecilik Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018.

Referanslar

  • [1] Gökçan, Ankara Barosu Dergisi.
  • [2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 29.09.2015, K: 2015/412.
  • [3] Toroslu, s. 313, Erman Sahtekarlık, s. 275.
  • [4] Toroslu, s. 314.
  • [5] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1047.
  • [6] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1047.
  • [7] Erman Sahtekarlık, s. 277.
  • [8] Toroslu, s. 316.
  • [9] Toroslu, s. 316.
  • [10] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1049.
  • [11] Gökçen, HvA 2005, s. 202.
  • [12] Yar. CGK, 17.09.2019, E:2016/829, K: 2019/547.
  • [13] Gökçen, Belgede Sahtecilik, s. 133 vd.
  • [14] Gökçen, HvA 2005, s. 224
  • [15]Tezcan, Erdem,Önok, s. 1051.
  • [16] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1051.
  • [17] Toroslu, s. 311.
  • [18] Gökçen, HvA 2005, s. 215.
  • [19] Artuk/Gökçen/Yenidünya, s. 542.
  • [20] Artuk/Gökçen/Yenidünya, s. 543.
  • [21] Toroslu, s. 315.
  • [22] Yar. CGK 17.02.1992 6-346/24.
  • [23] Yar. CGK 04.06.1990 6-143/167.
  • [24] Gökçen, HvA 2005, s. 209.
  • [25] Yar. CGK 14.06.2005, 38/63.
  • [26]Tezcan, Erdem,Önok, s. 1055.
  • [27] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1055.
  • [28] Artuk/Gökçen/Yenidünya, s. 550.
  • [29]Tezcan, Erdem,Önok, s. 1056.
  • [30] Artuk/Gökçen/Yenidünya, s. 550.
  • [31] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1056.
  • [32] Gökçen, Belgede Sahtecilik, s. 343.
  • [33] Yar. 6. CD 21.12.1995 13833/13930.
  • [34] Tezcan, Erdem,Önok, s. 1058.
  • [35] Gökçen, s. 257.
  • [36] Yarg. 11. CD. 30.11.2011, 2008 20478, 2011/22572. “Sahte olduğu iddia ve kabul olunan 31.12.2004 tarihli “yıl sonu tespit tutanağının”, sanığın yetkilisi olduğu B&ST Yapı Denetim A.Ş tarafından katilarım sahibi olduğu Kadıköy İlçesi Caferağa mahallesi adresinde bulunan tapunun 30 pafta, 140 ada, 30 parsel sayılı arsa üzerine yaptırılacak inşaatın denetiminin üstlenildiğine ilişkin olarak imzalanan 10.12.2001 tarihli “yapı denetimi hizmet sözleşmesi”nden kaynaklandığı ve bu hizmet alacağının Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.7.2007 tarih ve 2006/487 esas, 2007/420 karar sayılı kesinleşmiş kararı ile hüküm altına alınmış olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın suça konu belgeyi hizmet alacağının tahsili amacıyla düzenleyip düzenlenmediği araştırılıp eyleminin suç tarihinde yürürlükte bul iman 765 sayılı TCK’nın 347. maddesindeki (5237 sayılı TCK’nın 211.md.) “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla resmi belgede sahtecilik” suçunu oluşturup oluşturmaya­ cağı karar yerinde tartışılarak sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi”. Yarg. 11. CD. 16.01.2012, 2011/2946, 2012/312. “Sa­ nığın suça konu kira sözleşmesine katılan yerine sahte imza atarak Bedaş, Aski ve Ego’ya başvurup fiilen oturduğu eve kendi adına abonelik tesis ettirmek suretiyle sahtecilik suçunu işlediğinin iddia ve kabul olunmasına, sanığın dosyaya ibraz edilen 25.07.2005 tarihli protokole istinaden suça konu evin kendisine haricen sa­ tıldığı, bu nedenle adı geçen kurumlara kendi adına abonelik tesis ettirdiğini sa­vunmasına karşın katılanın 01.03.2007 tarihli katılma dilekçesinde ve Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/385 esas sayılı dosyasında harici satış protoko­lündeki arızanın da kendisine ait olmadığını beyan etmesine göre gerçeğin kuşku­ ya yer vermeyecek biçimde belirlenebilmesi ve sanığın hukuki durumunun tayini bakımından; öncelikle suça konu sahte kira sözleşmesine dayanak oluşturan protokoldeki imzanın katılan eli ürünü olup olmadığı araştırılıp, protokolün geçerlili­ği konusunda ihtilaf bulunmaması halinde protokol içeriği ile Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/349 esas sayılı dosyası ile katılan aleyhine sanık tarafından tapudan devir ve ferağa icbar davası açıldığının anlaşılması karşısında; 5237 s. TCK’nın 211. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı karar yerinde tartışılmaması”. Yarg. 11. CD. 02.11.2011, 2009/22279, 2011/21342.
  • [37] Yarg. 11. Ceza Dairesi, 30.11.2010, 2010/5668, 2010/13726.
  • [38] Yarg. 11. Ceza Dairesi, 26.05.2010, 2008/17343, 2010/6304.

İlginizi Çekebilir: Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu (TCK. m.134).