HUKUK & DANIŞMANLIK
Bilirkişinin Görevi Nedir? Ve Yetkileri Nelerdir?
Bilirkişi, hukuki süreçlerin önemli bir parçasıdır ve özel bilgi ve tecrübeye dayalı görüşleriyle mahkemelere yol gösterir. Ancak, bilirkişinin görevleri ve yetkileri ne olmalıdır? Bu makale, bilirkişinin görevlerini, yetkilerini ve sorumluluklarını Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) çerçevesinde detaylı bir şekilde inceliyor. Bilirkişinin nasıl tarafsız, objektif ve dürüst bir şekilde görevini yerine getirmesi gerektiğini ve bu süreçte hangi kurallara uyması gerektiğini makalemizden öğrenin.
Bilirkişilik Nedir? Bilirkişi Ne İş Yapar?
Çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüşüne başvurulan uzman kişiye bilirkişi denir. Bilirkişinin görevinin kapsamı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 269. maddesinde sayılmaktadır. HMK madde 269 da şu şekildedir:
- Bilirkişilik görevi, mahkemece yapılan davete uyup tayin edilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmayı, yemin etmeyi ve bilgisine başvurulan konuda süresinde oy ve görüşünü mahkemeye bildirmeyi kapsar.
- Geçerli bir özrü olmaksızın mahkemece yapılan davete uyup, tayin edilen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmayan yahut mahkemeye gelip de yemin etmekten veya süresinde oy ve görüş bildirmekten kaçınan bilirkişiler hakkında, tanıklığa ilişkin disiplin hükümleri uygulanır ve durum bilirkişilik bölge kuruluna bildirilir.
Bilirkişi Kanunu’nda da HMK ile paralel düzenlemeler bulunmaktadır. Bilirkişi Kanunu’nun 3. maddesinde temel ilkeler başlığı altında bu durum düzenlenmektedir. Hükme göre;
- Bilirkişi, görevini dürüstlük kuralları çerçevesinde bağımsız, tarafsız ve objektif olarak yerine getirir.
- Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.
- Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.
- Bilirkişi, kendisine tevdi olunan görevi bizzat yerine getirmekle yükümlü olup; görevinin icrasını kısmen yahut tamamen başka bir kimseye devredemez.
- Bilirkişi, görevi sebebiyle kendisine tevdi edilen bilgi ve belgelerin veya öğrendiği sırların gizliliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, bilirkişilik görevi sona erdikten sonra da devam eder.
- Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorun açıkça belirtilmeden ve inceleme yaptırılacak konunun kapsamı ile sınırları açıkça gösterilmeden bilirkişi görevlendirilemez.
- Aynı konuda bir kez rapor alınması esastır; ancak rapordaki eksiklik veya belirsizliğin giderilmesi için ek rapor istenebilir.
- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi ile bu sisteme entegre bilişim sistemleri veya yazılımlar vasıtasıyla ulaşılabilen bilgiler veya çözülebilen sorunlar için bilirkişiye başvurulamaz.
Bilirkişi görevini ifa ederken görevini dürüstlük kuralına uygun olarak yapmalı ve bu çerçevede bağımsız, tarafsız ve objektif olması gerekmektedir. Ayrıca, mahkemeye sunacağı raporda özel ve teknik bilgilerini gerektiren durumlar dışında açıklama yapmaması gerekmektedir. HMK madde 279/4’te de; Bilirkişi Kanunu madde 3/2’de olduğu gibi, bu durum kesin bir şekilde belirtilmiştir. Hükme göre;
“Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.“
Burada bahsi geçen özel bilgiden kasıt, hukuk bilimi dışında kalan, belirli başka bir bilim dalının ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgidir. Teknik bilgi ise pozitif bilimlerin verilerinin kullanılmasına ilişkin bilgidir.
İlginizi Çekebilir: Görevi Kötüye Kullanma.
İlgili maddenin gerekçesinde de belirtildiği gibi kusur tayini ve hukuki nitelendirme hâkimin başlıca görevlerindendir. Nitekim, bilirkişinin görevi de bir aydınlatma görevi değil, açıklayıcı nitelikte bir görevdir. Bu sebeple, bilirkişinin görevi uyuşmazlığı çözme yolunda, kendi özel ve teknik bilgilerini kullanarak maddi vakıaları tespit etmekten ibarettir.
Örneğin; kişilik hakkının ihlal edilip edilmediği, hükmedilecek manevi tazminatın miktarı gibi meseleler doğrudan hâkimin mesleki bilgisi ile çözmesi gereken meseleler olduğu için bu konularda bilirkişiye başvurulamaz. Ancak, bir haksız fiil sonucunda meydana gelen iş görme kaybının ne olduğu, zarar görenin sağlık durumunun ne derece kötüleştiği gibi konular özel ve teknik bilgiler gerektirdiği için hâkim bu konular hakkında bilirkişiye başvurabilecektir.[1]
Bilirkişilik niteliği itibariyle bir kamu görevidir. Dolayısıyla, bilirkişilik görevini ifa eden kişi de kamu görevlisidir. Bilirkişi kamu görevlisi olması sebebiyle, ona verilen görevi yapıp yapmamak, başkasına devredip etmemek gibi konular üzerinde tasarrufta bulunamaz. Bilirkişi Kanunu madde 3/4 ve HMK madde 276’daki hüküm de kamu hukukunun temel ilkelerinden olan kamu görevinin ancak ilgilisi tarafından bizzat yerine getirilmesi ilkesiyle bağdaşır bir hükümdür.
Ancak, bu hükümden anlaşılması gereken bilirkişinin yanında bir yardımcı bulunduramayacağı değildir. Bilakis bilirkişi çeşitli aletlerin kullanımı için veya inceleme yaparken yardımcı bir kişinin varlığına ihtiyaç duyabilecektir. Bu durumda, bilirkişinin görevini devretmesi söz konusu değildir. Çünkü, orada yine inceleme faaliyetini yürüten tek bir bilirkişi söz konusudur.
Bilirkişi Kanunu’nun 3. maddesinin 5. fıkrası gereğince; bilirkişilerin sır saklama yükümlülükleri mevcuttur. Burada söz konusu olan sadakat yükümlülüğü mutlaktır. Bu sebeple, bilirkişi tarafların sır alanına girecek bilgileri haklı bir sebep olmadığı sürece açıklamaktan kaçınmak ve sakınmak zorundadır. Böylece, ancak haklı bir sebebin varlığı halinde bilirkişi sır saklama yükümlülüğünün dışına çıkabilecektir.
Sır saklama yükümlülüğün kapsamı oldukça geniştir. Bilirkişi görevinin icrası sebebiyle kendisiyle paylaşılmış sırları yardımcılarıyla dahi paylaşamaz, söz konusu sırları kendisinin veya bir başkasının menfaati için de kullanamaz.
Örneğin, hekimin yaptığı tıbbi yardım ve yönlendirme faaliyeti dolayısıyla öğrendiği bilgileri meslek sırrı olarak saklaması gerekir. Davalı veya sanığın hukuki veya cezai ehliyeti hakkında rapor düzenleyecek olan hekim -bilirkişi- mahkemeye sadece bu konu hakkında bilgi verecek; davalı veya sanığı hekimlik mesleğinin gereklerine göre muayene ederken öğrenmiş olabileceği, haksız fiilin veya suçun işleniş şekline ilişkin bilgileri mahkemeye bildirmeyecektir.[2]
Bilirkişinin Yetkileri HMK 278’de düzenlenmiştir, ilgili hüküm;
- Bilirkişi, görevini, mahkemenin sevk ve idaresi altında yürütür.
- Bilirkişi, görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini, her zaman mahkemeden isteyebilir.
- Bilirkişi, incelemesini gerçekleştirirken ihtiyaç duyarsa, mahkemenin de uygun bulması kaydıyla, tarafların bilgisine başvurabilir. Taraflardan birinin bilgisine başvurulacağı hâllerde, mahkemece bilirkişiye taraflardan biri bulunmaksızın diğerinin dinlenemeyeceği hususu önceden hatırlatılır.
- Bilirkişinin oy ve görüşünü açıklayabilmesi için bir şey üzerinde inceleme yapması zorunlu ise mahkeme kararı ile gerekli incelemeyi yapabilir. Bu işlemin icrası sırasında taraflar da hazır bulunabilir.
Şeklinde düzenlenmiştir.
Birinci ve ikinci fıkralardan anlaşılacağı üzere, bilirkişiyi sevk ve idare etme görevi mahkemenindir. Bilirkişi bir nevi hâkim yardımcısı konumunda olduğuna göre onun faaliyet alanının ve sınırlarının belirlenmesinin ayrıca da denetlenmesinin mahkemeye ait olması oldukça doğaldır.
Yetki ile görev birbiriyle yakın ilişki içerisindedir. Yetkisiz görev olamayacağı gibi, görev olmadan da yetki anlamsızdır. Bilirkişi bir kamu görevi ifa ettiği içindir ki o da bilgi alma yetkisiyle donatılmıştır. Madde 278/3-4’te de bu durum düzenlenmiştir.
Bilirkişinin Sorumluluğu Nedir? Ve Sorumluluğunun Sınırları Nelerdir?
Bilirkişinin hukuki sorumluluğu HMK’nın 285-287. maddeler arasında düzenlenmektedir.
HMK madde 285 hükmüne göre bilirkişinin hukuki sorumluluğu;
- Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için devlete karşı tazminat davası açabilirler.
- Devlet, ödediği tazminat için sorumlu bilirkişiye rücu eder.
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bilirkişi, kanunda açıkça belirtildiği üzere bir kamu görevlisidir. Dolayısıyla, bilirkişi yaptığı görevi devlet adına ifa eder. Bilirkişiler esas itibarı ile hâkim yardımcısı olarak kabul edildikleri için hâkimlerin hukuki sorumluluğunun düzenlendiği hükümlerle, bilirkişinin hukuki sorumluluğunu düzenleyen maddeler uyum içerisindedir.
Bilirkişiliğin kamu görevi olması sebebiyle bu görev kendi içinde kesintisiz ve asli nitelikte bir görevdir. Ayrıca, bilirkişilik kurumu adaletin sağlanması amacına hizmet ettiği için de bilirkişilerin kamu görevi yaptıklarına dair hiçbir şüphe yoktur. Tüm bu sebeplerle Anayasa madde 40 uyarınca resmi görevli konumunda olan bilirkişilerin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlediği, gerçeği yansıtmayan raporlarından dolayı herhangi bir kişi zarar görürse bundan devlet sorumlu olacak, ancak devletin daha sonra rücu hakkı bulunacaktır. Burada doğrudan bilirkişinin tazminatla sorumlu tutulması yerine, bilirkişilik mesleğinin çekilmez kılınmaması için devletin tazmin yükümlülüğü öngörülmüştür.
Tıpkı hâkimin hukuki sorumluluğunda olduğu gibi bilirkişilerin sorumluluğunda da hafif ihmale dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Kasten veya ağır ihmal suretiyle başkasının zarar görmesine sebep olan bilirkişi raporunda aslında kusurlu olan bilirkişinin kendisidir. Burada ilk olarak devletin tazmin yükümlülüğünün bulunması kamu hukukuna hâkim olan idari güvence ilkesinin bir gereğidir.
Bilirkişinin, raporunu hazırlamadan önce yaptığı eylemlerden doğan zararlardan dolayı 285. maddeye gidilemez. Bilirkişi görevini ifa ederken yaptığı tasarruflar esnasında kendisine tevdii edilmiş malzemeyi -örneğin kıymet takdiri yapılacak bir vazoyu- bir zarara uğratması veya tıbbi inceleme evresinde kişilerin beden tamlıklarını, ruh bütünlüklerini veya sağlıklarını tehlikeye düşürmesi, her zaman olasıdır.
Sözü edilen zarar verici eylemler, kamu görevi niteliği tartışmasız kabul edilen adli bir görevin ifası bağlamında, adli bir organın istemi doğrultusunda ve onun görevlendirilmesi dolayısıyla kamusal bir yetkiye dayanılmak suretiyle gerçekleştirildikleri için adli- idari eylem niteliği taşırlar ve idare bu eylemlerden kaynaklanan zararları, hizmet kusurunun varlığı nedeniyle (Anayasa 125. maddesinin son fıkrası) tazminle yükümlü tutulmalı; bu durumda Adalet Bakanlığı’na karşı idari yargı yerinde ilgilerce tam yargı davası açılması yoluna gidilmelidir.[3]
Bilirkişinin gerçeğe aykırı olarak rapor düzenlemesi dar anlamda bir haksız fiil sorumluluğu olması sebebiyle, burada devletin aleyhine açılacak olan dava için öngörülen zamanaşımı süresi haksız fiil zamanaşımı süresi ile aynıdır. Söz konusu davanın açılabilmesi için bilirkişinin sadece gerçeğe aykırı raporu düzenlemesi yetmez, ek olarak da; gerçeğe aykırı raporun mahkemede hüküm kurulurken esas alınması ve ilgili kişinin o hükümden dolayı zarar görmüş olması gerekir. Bilirkişi, ancak raporun düzenlenmesinde kast veya ağır ihmalinin bulunmadığını ispat ederse söz konusu sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus madde 286 HMK hükmünde;
- Devlet aleyhine açılacak olan tazminat davası, gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun ilk derece mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde, bu mahkemenin yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi hukuk dairesinde; bölge adliye mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde ise Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülür.
- Devletin sorumlu bilirkişiye karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.
Şeklinde düzenlenmiştir.
Daha önce de belirtildiği üzere, bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu rapordan dolayı oluşan zararda ortaya çıkan sorumlululuk bir haksız fiil sorumluluğudur. Bu sebeple de, diğer tüm haksız fiil davalarında olduğu gibi görevli mahkeme adliye mahkemeleridir.
Dolayısıyla, gerçeğe aykırı olan bilirkişi raporunun esas alındığı mahkeme ilk derece mahkemesiyse, bu mahkemenin yargı çerçevesi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi görevliyken; bölge mahkemesinin gerçeği yansıtmayan raporu esas aldığı hallerde Yargıtay ilgili hukuk mahkemesi görevli olur. Rücu davası da devlete karşı açılan tazminat davası hangi mahkemede görüldüyse orada görülür. Bu husus madde 286 HMK hükmünde;
“Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu bilirkişiye, ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder. Hükme esas alınan bilirkişi raporu kasten gerçeğe aykırı olarak düzenlenmişse, bu durumda, ceza zamanaşımı süresi uygulanır.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bilirkişinin gerçeğe aykırı rapor düzenlemesi Türk Ceza Kanunu (TCK( madde 276’da suç olarak öngörülmüştür. Bu sebeple, rücu davasının zamanaşımında ceza zamanaşımı süresi uygulanır.
HMK madde 277 uyarınca bilirkişinin sır saklama yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük gereğince; bilirkişi görevi yerine getirirken edindiği bilgileri saklamak, kendisinin ve başkalarının menfaati için söz konusu sırları paylaşmaktan kaçınmalıdır. Bilirkişinin işi gereği yanında yardımcı bulunabilir. Ancak, bilirkişi öğrendiği sırları bu yardımcı kişilerle bile haklı bir sebep olmadan paylaşmamalıdır. Yardımcı kişinin bir şekilde öğrendiği sırlardan dolayı ortaya çıkan fiillerden de bilirkişi kendi fiiliymiş gibi sorumlu olur.
Bilirkişinin Kanaat Bildiriminde Bulunması
Bilirkişinin hukuki nitelendirme veya değerlendirme yapma yetkisi yoktur çünkü bunlar hâkimin görevidir. Bu durum HMK madde 266’da;
“Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de hukuku uygulamaktaki en yetkili kişinin hâkim olduğuna değinilmiş ve bu sebeple hukuki bilgiler hakkında bilirkişiye başvurulamayacağı öngörülmüştür.
Bilirkişi kanaat bildiriminde bulunurken ona verilen görevle sınırlı kalmalı, özel ve teknik bilgilerinin kapsamının dışına çıkmamalı ve değerlendirmesini de bu çerçevede yapması gerekmektedir.
Bilirkişi düşüncesi hukuki niteliği itibarı ile takdiri delildir. Takdiri delil, hâkimin bir delili serbestçe değerlendirme, takdir etme imkanına sahip olduğu delillerdir. Bir başka deyişle hâkimin takdir yetkisi, delil serbestisindeki yetkiden ziyade delillerin değerlendirilmesindeki yetki olup hâkimin delilleri serbestçe değerlendirmesi ve tahmin etmesi anlamını taşımaktadır.[4]
Hâkimin söz konusu delil üzerindeki takdir yetkisi iki şekildedir. İlk olarak hâkim mahkemede karşısına çıkan uyuşmazlığı çözmek için bilirkişi görüşünün gerekli olup olmadığı üzerinde takdir yetkisini kullanır. İkinci takdir yetkisi ise hâkim kendisine sunulan bilirkişi raporunu değerlendirmesi ve yorumlaması üzerinedir.
Bilirkişi görüşünün bağlayıcılığı doktrinde tartışmalıdır. Bir görüşe göre; hâkim sunulan bilirkişi raporuyla bağlıdır. Bunun gerekçesi olarak, hâkim her konuda özel ve teknik bilgiye sahip olmadığı için, bilirkişinin sunmuş olduğu rapora nelere dayanarak aykırı hüküm kuracağının açıklanamayacağı gösterilmiştir.
Bir başka görüşe göre ise, hâkim bilirkişinin raporuyla bağlı değildir ve bunun dayanağı da HMK’nın 282. maddesidir. Madde 282 uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Ancak, bu serbesti hâkimin delili tamamen görmezden gelmesi şeklinde değildir. Hâkim bilirkişi raporunu değerlendirirken diğer delilleri ne şekilde değerlendiriyor ise aynı şekilde bilirkişi raporunu da değerlendirmelidir.
Buradaki kıstas, somut olayda bilirkişi raporunun davaya sağlayacağı katkıdır. Bilirkişi görüşünün bağlayıcılığı hakkındaki bir diğer görüşe göre de Hâkim bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirecektir. Çünkü, bilirkişi raporu takdiri bir delildir. Bilirkişi raporlarının hâkimi bağlamamasıyla ilgili kural, hâkimin mutlaka bilirkişi raporlarına göre ve bilirkişi raporları doğrultusunda karar verme zorunluluğu bulunmadığı anlamına gelmelidir. Ancak, bilirkişi raporlarında mutlak bir kesinlik bulunduğu ve hâkim rapora göre karar vermesi gerekeceği yolundaki düşünce de bilirkişi raporlarının hâkimi bağlamayacağı kuralına aykırıdır.[5]
Taraflardan birinin bilirkişi raporuna itiraz etmesi veya hâkimin bilirkişi raporunu yetersiz bulması mümkündür. Böyle bir durumda, mahkeme başka bir bilirkişiye başvurmaktadır. Bir başka bilirkişiye başvurulduğu hallerde mahkeme niçin önceki raporu dikkate almadığını açıklamalıdır.[6] Eğer iki bilirkişi raporu arasında çelişki varsa mahkeme üçüncü bir bilirkişiye de başvurulabilir.[7][8]
Yargıtay ise bilirkişi raporunun yeterli görülmediği bir halde aynı bilirkişiden ek bir rapor sunulmasının istenebileceğini, ek rapor ile eksikliğin giderilmediği durumlarda ise yeni bir bilirkişinin görevlendirilebileceği görüşündedir.
Bilirşinin Kanaat Bildiriminde Bulunduğu Bazı Kararlar
Yargıtay bir kararında mesleği mali danışmanlık olan bir kişinin kaçak elektrik tüketim bedeli hesabı konusunda bilirkişilik yapamayacağına, bu konuda bir mühendisin bilirkişilik yapabileceğine hükmetmiştir (3. HD E. 2014/10630 K. 2015/2570 T. 19.02.2015).[9]
Bilirkişi tarafından hazırlanan raporda taşınmaz için belirlenen miktarda, binanın ruhsatsız olması sebebiyle hâkim tarafında indirim yapılması doğru olmayıp yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekmektedir (14 HD E. 2016/8783 K. 2018/7765 T. 14.11.2018, Yargıtay). [10]
Bilirkişinin yetkisi dışında suçun oluşmayacağına ilişkin hukuki sonuç bildiren yetersiz raporuna da dayanılarak eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm tesisi (Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 22.06.2010 tarihli kararı).[11]
Bilirkişinin hâkim tarafından değerlendirilmesi gereken ve hukuki görüş içeren suç kastı bulunmadığına dayalı görevini aşan raporuna dayanılmak suretiyle sanığın beraatine karar verilmesi…(Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 09.02.2010 tarihli kararı)[12]
Suça konu çekin dosyada bulunan fotokopisinde keşide tarihinin gün hanesinin değiştirilmiş görünümde olması, sanığın bu değişikliğin kendisi tarafından yapılmadığı ve paraf imzasının kendisine ait olmadığını belirtmesi karşısında; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 63. maddesi gereğince çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğu da dikkate alınarak, çek aslı ile ibraz anında alınan okunaklı ve onaylı örneği getirtilerek, belirtilen değişikliğin sanık tarafından yapılıp yapılmadığının ve paraf imzasının sanığa ait olup olmadığının tespiti ile buna göre ibrazın süresinde olup olmadığı, dolayısıyla suçun unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği saptanmadan, eksik araştırma ile mahkumiyet hükmü kurulması, bozma nedenidir (Y10CD-K.2010/395).[13]
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesi hükmü uyarınca suça sürüklenen çocuğun işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisinin münhasıran mahkemeye ait olduğu, mahkemenin Eskişehir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 26.03.2008 tarihli “suça sürüklenen çocuğun isnat edilen cinsel taciz eyleminin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayarak bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediği” yolundaki raporuna karşın Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 19.10.2009 tarihli “suça sürüklenen çocuğun bulunduğu suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olduğu” şeklindeki raporunu yeterli ve inandırıcı görerek hüküm kurduğu ve gerekçede de bunun nedenlerini açıkladığı anlaşılmakla bu hususta bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir (Y14CD-K.2014/7780).[14]
Suça sürüklenen çocuklar hakkında Sosyal İnceleme Raporu düzenleyen psikolojik danışmanın “çocukların işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin tam olarak gelişmediğini” bildirmesi karşısında CMK’nın 68. maddesi kapsamında bu uzmanın duruşmaya çağrılarak dinlenilmesi ve belirtilen kanaate ulaşmasına sevk eden olguların somut olarak neler olduğunun açıklattırılması ve sonucuna göre psikiyatri uzmanı ve adli tıp uzmanının da yer aldığı bir kuruldan çocuklar hakkında yeniden rapor alınması gerekip gerekmediği hususunda bir karar verilerek çocukların cezai sorumluluklarının bulunup bulunmadığı hususunda tam bir vicdani kanaate ulaşılması gerekli iken bu husus yerine getirilmeksizin eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Y13CD-K.2015/7808).[15]
Referanslar
- [1] BUDAK/KARAASLAN, Medeni Usul Hukuku, s. 305.
- [2] BUDAK/KARAASLAN, Medeni Usul Hukuku, s. 304.
- [3] BUDAK, Ali Cem, Karşılaştırmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, s. 388.
- [4]M. Kamil Yıldırım, Medeni Usul Hukukunda Delillerin Değerlendirilmesi, Kazancı Hukuk Yayınları, Yayın No: 84, İstanbul 1990, s. 87.
- [5] PEKCANITEZ/ATALAY/ ÖZEKES, s. 531.
- [6] 4. HD E. 2014/11614 K. 2015/8899 T. 01.07.2015, hukuktürk. Somut olayda ilk bilirkişi raporunda davacının zararının 8.301 TL olduğu, bu rapora tarafların itirazı üzerine başvurulan ikinci bilirkişi raporunda ise, davacının zararının oluşmadığı yönünde tespit yapılan bir davada mahkeme birinci bilirkişi raporuna göre karar vermiş, Yargıtay, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden ve ikinci rapora itibar edilerek hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.
- [7] 5. HD. E. 2018/9509 K. 2019/1671 T. 11.02.2019, yargıtay; 3. HD E. 2015/4614 K. 2015/8661 T. 14.05.2015, hukuktürk.
- [8] BUDAK/KARAASLAN, Medeni Usul Hukuku, s. 309.
- [9] BUDAK/KARAASLAN, Medeni Usul Hukuku, s. 305.
- [10] BUDAK/KARAASLAN, Medeni Usul Hukuku, s. 309.
- [11] KARABURUN G / Adli Tıp Bülteni, 2017; 22(3): 200-207.
- [12] KARABURUN G / Adli Tıp Bülteni, 2017; 22(3): 200-207.
- [13] Bilirkişilik, Av. Baran Doğan, online erişim için: <https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilirkisilik-nedir-bilirkisi-raporuna-itiraz-cmk.html>
- [14] Bilirkişilik, Av. Baran Doğan, online erişim için: <https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilirkisilik-nedir-bilirkisi-raporuna-itiraz-cmk.html>
- [15] Bilirkişilik, Av. Baran Doğan, online erişim için: <https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/bilirkisilik-nedir-bilirkisi-raporuna-itiraz-cmk.html>
Anahtar Kelimeler: Bilirkişi Kavramı, Bilirkişinin Görev ve Sorumluluğu, Bilirkişilik, Bilirkişinin Yükümlülükleri, Bilirkişi Müessesesi, Bilirkişinin Görev ve Yetkileri, Bilirkişinin Görev ve Yetkileri Nelerdir?