HUKUK & DANIŞMANLIK
Yabancı Para Borçları ve Kur Farkı Dinamikleri: Kur Farkından Kaynaklı Alacaklar
Globalleşen ekonomi ve artan uluslararası ticaret bağlamında, yabancı para borçları ve bunlardan doğan kur farkı talepleri, Türk Hukuk Sistemi içinde kritik bir öneme sahip. Makalemiz, Türk Borçlar Kanunu (TBK) ve Yargıtay kararları ışığında, yabancı para birimleriyle yapılan ticari işlemler ve bu işlemler sırasında ortaya çıkan kur farkı sorunlarına yönelik hukuki süreçleri detaylı bir şekilde ele alıyor. Döviz ile sözleşme yapma yasağından döviz cinsinden fatura düzenlemenin inceliklerine kadar, bu karmaşık ve çoğu zaman göz ardı edilen konular, iş dünyası profesyonelleri, hukukçular ve akademisyenler için önemli bir rehber niteliğinde. Konu hakkında derin bir anlayış kazanmak isteyen herkes için önemli bir kaynak hazırladık.
Türk Hukuku’nda Ülke Parası ve Ülke Parası ile İfa Kavramı
Küreselleşen Dünya ticaretinde ödemenin hangi ülke parasıyla yapılacağı sorusu kaçınılmaz olarak cevaplanması gereken bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda Türk Borçlar Kanunu’nun İkinci Bölüm Birinci Ayrımı içerisinde ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
TBK madde 99 gereğince;
“Konusu para olan borç ülke parasıyla ödenir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça, borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parasıyla da ödenebilir. Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.”
20 Şubat 1930 tarihli ve 1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki Kanuna dayanılarak çıkarılan kararnamelerden, 1983 yılında yürürlükten kaldırılmış bulunan 17 sayılı Kararnamenin 3. maddesinde “Türk parası, Türk Kanunlarına göre Türkiye’de tedavülde bulunan veya tedavülden kaldırılmış olsa bile tebdil süresi geçmemiş olan madeni ve kâğıt paralardır.” denilmek suretiyle ülke parası tanımlanması gerçekleştirilmiştir. Türk parası halen kâğıt para ve madeni para şeklinde yürürlüğünü sürdürmekte ve kullanılmakta olup para birimi “lira” dır.
Kâğıt para, cinsi ve miktarı ne olursa olsun mutlak ödeme kabiliyetine haizdir. Dürüstlük kuralına aykırı olmadıkça ödenmesi gereken borcun miktarı önem arz etmeksizin kâğıt para ile ifa imkânı bulunmaktadır. Bununla birlikte, borç ilişkisindeki taraflar, borcun belirli bir tip para ile ödenmesine yönelik anlaşmış olmaları halinde artık bu şartın geçerlilik şartlarını sağlayan bir şart olduğu ve yerine getirilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Bununla birlikte, madeni paraların sınırlı bir ödeme niteliği bulunmaktadır.[1]
Yabancı Para Borcu
Yabancı para borcu, borçlanılan para biriminin ifa yerindeki para birimi ile aynı olmadığı borçtur.
TBK madde 99/2’ye göre;
“Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Türk parasıyla ödenebilir.”
Madde düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, söz konusu hüküm emredici nitelikte değildir. Türkiye’de ödenecek yabancı para borçlarında Kanun’un lafzından borçluya bir seçimlik hak tanındığı, borçlu dilerse yabancı para dilerse ödeme günündeki rayiç bedeli üzerinden ülke parası ile ödeme imkanına sahip bulunduğu sonucu çıkarılmaktadır.
Ayrıca, eğer sözleşmede borç konusu yabancı paranın “aynen ödeneceği” koşul olarak belirtilmişse ve bu durumda borçlu bu seçim yetkisine sahip değildir; bu borcu aynen ödemekle yükümlüdür.
Türk Lirasına Çevrilerek Ödenecek Yabancı Para Borçlarında Hangi Tarihli Kurun Uygulanacağı Sorunu
Ödemenin yapılacağı para cinsi konusunda aşağıda yer verdiğimiz bazı istisnalar saklı kalmak kaydıyla Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 99. maddesinde sözleşme serbestisi ilkesinin kabul edildiği söylenebilir.
Söz konusu hüküm ile tarafların akdettikleri sözleşmede sözleşme bedelini, ülke parası dışında başka bir para birimi üzerinden kararlaştırabilecekleri düzenlenmiştir.
Sözleşme bedelinin yabancı para birimi ile belirlendiği hallerde ödemenin yalnızca belirlenen yabancı para birimi ile yapılacağı kararlaştırılmamış ise borçlu, borçlandığı bedelin TL karşılığını ödeyerek te borcundan kurtulabilir.
Bu durumda, yabancı para borcunun Türk lirasına çevrilmesinde hangi tarihli kurun uygulanacağı sorusu gündeme gelir. Zira, kur çevriminin sözleşme tarihindeki kura göre, fatura tarihindeki kura göre veya ödeme tarihindeki kura göre yapılması ihtimal dahilindedir.
Bu konuda vergi mevzuatı yol gösterici olmakla birlikte; bunun dışında, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri ve ticari teamüller de belirleyici olabilmektedir.
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) madde 215 gereği; Türkiye’de vergi mükellefi olan bir şirketin düzenleyeceği faturada Türk lirası cinsinden karşılık gösterilmesi zorunludur.
Vergisel anlamda bakıldığında faturanın düzenleme tarihindeki Merkez Bankası (TCMB) kurunun esas alınması gerekmektedir.
Katma Değer Vergisi Uygulama Tebliği açısından fatura tarihi ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan kur farkı alıcı lehine meydana gelmişse, alıcı tarafından satıcıya fatura düzenlenerek teslim veya hizmet tarihindeki oran üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir. Kur farkının satıcı lehine meydana gelmiş olması halinde ise bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olaydan sonra ödenmiş olması halinde bu kur farkları KDV matrahına dahildir. Bu fark için satıcı tarafından fatura düzenlenmesi ve fatura içerisinde kur farkına, teslim veya hizmet tarihindeki işlemleri için geçerli olan oranın uygulanması suretiyle KDV hesaplanması gerekmektedir.
Aynı gün açıklanan kurla ilgili hangi kurun uygulanacağına dair yapılan tartışmalardan bağımsız olarak, borçlu ödemeyi gereken tarihte gerçekleştirmediği durumda, Türk Borçlar Kanunu’nun 99. maddesinin 3. fıkrasının uygulanacağına ve alacaklı tarafından, alacağın vade tarihinde veya gerçek ödeme tarihindeki cari kurdan Türk lirası ile ödenmesi talep edilebileceğine dikkat edilmelidir.
Bunun haricinde taraflar, kurun belirli bir oranda sabitlenmesini de kararlaştırabilirler. Nitekim;
“Sabit kur uygulaması yönünden ise sözleşmede yabancı para üzerinden ödeme kararlaştırılmış ancak sözleşmenin ifası sırasında döviz fiyatlarındaki aşırı yükselme nedeniyle ödemelerin hangi tarihteki kur üzerinden yapılması gerektiği konusunda yazışma ve toplantılar yapıldığı, 03.05.2001 tarihli davalı yazısı üzerine davacının 02.11.2011 tarihli cevabında %10 sabit kur uygulanmasını karşı öneri olarak getirmiştir. Aşamalarda da işin ifasına devam edildiğine göre davacının %10 artışla kuru sabitleyen önerisinin kabul edildiği, bağlayıcı sözleşme koşullarının, bağlayıcı ve kabul edilmiş bu öneri doğrultusunda değiştirildiğinin kabulü gerekir.” (Yargıtay 15. H.D. 2016/2802 E, 2016/4633 K, 10.11.2016 T.)
Dövizle Sözleşme Akdetme Yasağı
12.09.2018 Tarihli Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da Değişiklik Yapılmasına Dair 85 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Türk Parasını Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’da yapılan değişiklikler ile yabancı para birimiyle ödeme yapılmasına ilişkin olarak bazı yasak ve sınırlamalar getirilmiştir.
32 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın “Döviz” başlıklı dördüncü maddesine eklenen “g” bendi ile Türkiye’de ikamet eden kişiler arasında akdedilen taşınmaz ve taşınır satışı, her türlü kiralama, leasing, iş, hizmet ve eser sözleşmelerinin yabancı para üzerinden yapılması veya yabancı paraya endekslenmesi yasaklanmıştır.
İlginizi Çekebilir: Dövizle Sözleşme Yapma Yasağı.
Yürürlüğe giren düzenleme 06.10.2018 Tarihli 30557 Sayılı T.C. Resmî Gazete‘de yayımlanan 2018-32/51 Sayılı Tebliğ ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından detaylandırılmıştır. Yayımlanan bu Tebliğ, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2008-32/34 sayılı tebliğin 8. maddesinde değişikliğe gidilerek 8/1-2-3-4-5 numaralı bentlerinde yasağın kapsamı ve döviz olarak veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamayacak olan iş ve işlemler düzenlenmiş, maddenin devam hükümlerinde ise yasağın istisnalarına ilişkin düzenlemeler yer almıştır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 16.11.2018 tarihli 30597 Sayılı T.C. Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin 2008-32/34 tebliğde değişiklik yapılmasına yönelik 2018-32/52 sayılı tebliğ ile döviz yasağına ilişkin getirilmiş olan istisnalar daha da genişletilmiştir.
Buna göre, döviz ile sözleşme akdetme yasağı daha önce yalnızca ikametgahı Türkiye’de olan kişilere uygulanabilirken, yasağa getirilen sınırlamalar ile Türkiye’de ikamet etse dahi T.C. vatandaşı olmayan yabancıların, serbest bölgelerde faaliyet gösteren şirketlerin ve yabancı ülkelerde yerleşik kişilerin Türkiye’deki şubelerinin taraf oldukları aşağıda belirtilen türdeki sözleşmelerin döviz üzerinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılabileceği düzenlenmiştir;
- Alıcı olarak taraf oldukları taşınmaz satış sözleşmesi,
- Kiracı olarak taraf olacakları kira sözleşmesi,
- Yurt dışında ifa edilecek iş akitlerindeki ve gemi adamlarının taraf olduğu iş akitlerindeki ücretler,
- Serbest bölgelerde faaliyet gösteren şirketlerin ve yabancı ülkelerde yerleşik kişilerin Türkiye’deki şubelerinin, temsilciliklerinin vs. işveren olarak taraf olacakları iş akit sözleşmelerindeki ücretler,
- T.C. vatandaşı olmayan ama Türkiye’de ikamet eden yabancıların taraf oldukları iş akitlerindeki ücretler,
- Döviz üzerinden maliyet içeren eser sözleşmesi,
- Araç satışı ve kiralaması dışında kalan tüm taşınır satışı ve kira sözleşmeleri.
Döviz Cinsinden Fatura Düzenlenmesi
Ticari borç ilişkisinde elde edilen kazanç üzerinden beyana tabi vergi yükümlülüğü doğmaktadır. Verginin tarhı ve tahsilatı Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmektedir. Kazancın döviz cinsinden olması halinde faturanın nasıl düzenleneceği konusu VUK’ un 215. maddesinde düzenleme alanı bulmaktadır;
“a) Kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Şu kadar ki yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerde Türk parası karşılığı gösterilme şartı aranmaz.”
Görüldüğü üzere, faturada Türk lirası karşılığının gösterilmesi, muhatabın Türk uyruğuna tabi olup olmamasına göre değişkenlik göstermektedir. Bu kapsamda, eğer faturanın muhatabı Türk vatandaşı yahut Türk menşeli bir tüzel kişilik değilse; faturaya konu edilen iş yabancı uyruklu taraf ile döviz cinsinden gerçekleştirilmiş olacağından VUK uyarınca faturada kur karşılığının gösterilmesi yükümlülüğü bulunmamaktadır. Buna karşılık, faturanın muhatabının Türk vatandaşı yahut Türk menşeili tüzel kişilik olması halinde ise fatura tarihi itibariyle döviz karşılığının faturada gösterilmesi gerekmektedir.
Ticari nitelikte bir fatura içerisinde şartlarının olmasına rağmen kur karşılığının gösterilmemiş olması sözleşmenin veya ödemenin eksikliği olarak karşımıza çıkmamaktadır. Bu noktada ortaya çıkabilecek tek sonuç, faturayı düzenleyenin vergi usulsüzlüğüne yönelik karşılaşacağı idari yaptırımdır. VUK madde 215 ve devamı maddelerinde yapılan düzenlemeler uyarınca; faturalarda kur karşılığının gösterilmemiş olmasının yaptırımı ikinci dereceden usulsüzlük cezası yaptırımına bağlanmış olup vergisel anlamda yükümlülük ortaya çıkarmaktadır.
Taraflar sözleşme ile döviz kurunu belirlediyse döviz bedelinin sözleşmedeki kur farkı üzerinden Türk lirasına çevrilerek defter kayıtlarına geçirilmesi olanaklıdır.
Sözleşmede Kur Farkına İlişkin Hüküm Bulunması
Ticari ilişkinin yabancı para cinsinden olduğu sözleşmelerde kur değişimi sebebiyle oluşacak farkın belirli bir vadede ödenmesinde anlaşmaya varılabilir.
Taraflar arasında akdedilen sözleşmede kur farkının nasıl hesaplanacağı ve ödeneceği hususunda özel bir düzenleme konulabileceği gibi, sözleşmede sadece kur farkının uygulanacağının belirtilmesi de yeterlidir.
Bu durumda, Yüksek Mahkeme kur farkı alacağının varlığını kabul etmektedir. Nitekim;
“Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre, taraflar arasındaki ilişkinin … cinsinden olduğu, ödemelerin fatura tarihinden 120 gün sonra vadeli olarak düzenlenen TL cinsinden çeklerle yapılacağı, kur farkının doğması halinde bunun ayrıca ödeneceğinin sözleşme gereği olup, sözleşme doğrultusunda davalının davacıdan kur farkı alacağı talep etmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir… usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA… oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 19. H.D. 2015/10974 E. 2016/4258 K. 08.03.2016 T.)
İçtihatta da görüldüğü üzere, taraflar arasındaki sözleşmede kur farkı alacağının düzenlendiği hallerde bu alacağın geçerli ve haklı bir talep olduğu kabul edilmiştir.
Sözleşmede Kur Farkına İlişkin Hüküm Bulunmaması Durumunda
Taraflar arasında ödemenin yabancı para cinsinden yapılacağına dair yazılı bir anlaşma bulunmaması halinde de, fatura alacaklısı kur farkı talebinde bulunabilir. Ancak, kur farkı alacağını meydana getiren ticari satışın alacaklı tarafından hukuka uygun şekilde ispat edilmesi ve bu satışın yabancı para birimi ile yapıldığının da ayrıca ispat edilmesi gerekmektedir. Yani, taraflar arasında kur farkının ödeneceğine dair ticari teamül bulunması, tüm satışların yabancı para cinsinden yapıldığına karine teşkil etmez, her bir satışın döviz cinsinden yapıldığının ispatı gerekir. Bu hususta, Yargıtay 19 Hukuk Dairesi şu şekilde karar vermiştir;
“Takip dayanağı üç adet ve toplamda 28.110,27 TL tutarındaki üç adet kur farkı faturası davacı defterinde kayıtlı olmakla beraber davalı defterinde kayıtlı değildir. Davacının bu üç adet kur farkı faturasının haklı bir sebeple kesilmiş olduğunu diğer bir deyişle bu faturalardaki miktar kadar kur farkı alacağı olduğunu ispat etmesi gerekir. Bunun içinde bu kur farkı faturalarının döviz için yapılan hangi satışlarla ilgili olduğunun bildirilip davalının bu faturalara yönelik TL bazında ödemeleri gösterilip, buna göre davacının kur farkı alacağının doğduğunu ispatlaması gerekir. Bu yapılmadan taraflar arasında kur farkı ödemesi teamülünün bulunduğu, davalının 11 adet faturayı ödediği geriye kalan 3 adedide ödemesi gerektiği gibi bir muhakeme ile davanın kabulü doğru olmamıştır.”(Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 25.12.2018 tarih, 2017/2595 E., 2018/6803 K.)
Çek ile Yapılan Ödemelerde Kur Farkı Talep Edilip Edilemeyeceği Sorunu
Çek ile yapılan ödemeler bakımından kur farkı talep edilmesi Yargıtay kararları ile yasaklanmıştır. Bu konuda çekin bizzat fatura borçlusu tarafından keşide edilmesi ile ciro yoluyla devredilmiş olması arasında bir fark bulunmamaktadır. Türk lirası cinsinden düzenlenmiş çekleri kabul eden alacaklıların, kur farkı talebi hakkını kullanmadığı ve bu nedenle artık kur farkını talep edemeyeceği yönündeki görüş büyük ölçüde kabul görmektedir.
“Çek bir ödeme vasıtası olup, döviz üzerinden düzenlenmesi mümkün olduğu gibi, bedel hanesi verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek de doldurulabilir. Buna rağmen, ödemeyi Türk lirası üzerinden çek olarak kabul eden davacının bu aşamadan sonra kur farkı isteyemeyeceğinin kabulü gerekirken, mahkemece delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 19. H.D. 2015/11192 E. 2016/2097 K.)
“Davacı ödemelerini çek ile yapmıştır. Bu ödemelerde kur farkı istenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.” (Yargıtay 19. H.D. 2016/6067 E. 2017/842 K.)
Durum çek için böyle olsa da, başka bir kıymetli evrak türü olan bono bakımından kur farkı talep edilebilmektedir. Nitekim Yargıtay bu konuda;
“Bono ile yapılan ödemelerde ödeme tarihi, havale ve elden yapılan ödemelerde ise makbuz ve havale tarihi itibariyle kur farkı doğuyorsa bu fark istenebilir.”(Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 2018/965 E., 2019/5447 K.)
Değerlendirmesinde bulunmuştur.
Sonuç
Ticari ilişkilerde ödemelerin döviz cinsinden yapılması durumunda karşılaşılan kur farkı sorunlarına ilişkin hükümler ve uygulamalar geniş bir yelpazede değerlendirilmektedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 99. maddesi, para borçlarının ülke parasıyla ödenmesini öngörmekte olup; bu kapsamda Türk lirasının ödeme birimi olarak kabul edildiğini belirtmektedir. Ancak, yabancı para borçları söz konusu olduğunda; sözleşmede belirtilmemişse ve taraflar arasında anlaşmazlık çıkarsa, ödemenin rayiç üzerinden Türk parasıyla yapılması öngörülmektedir. Döviz üzerinden veya dövize endeksli olarak gerçekleştirilecek sözleşmelerin ise Cumhurbaşkanlığı Kararı ile getirilen, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca yayımlanan tebliğler ile sınırları belirlenen yasak ve kapsamlara uygun şekilde gerçekleştirilmesi kanunun gereği olup; aykırı hareketler ise idari para cezası yaptırımlarına bağlanmıştır.
Yargıtay içtihatlarına göre, çekle yapılan ödemelerde kur farkı talep edilememektedir. Ancak, bono söz konusuysa kur farkı talep edilebilmektedir. Ayrıca, ticari ilişkilerde sözleşmelerde kur farkına dair özel hükümler bulunabilir ve bu hükümler çerçevesinde taraflar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda mahkemeler, sözleşme şartlarına göre karar verebilmektedir.
Döviz cinsinden düzenlenen faturalarda Türk lirası karşılığının belirtilmesi, usulsüzlük cezalarından kaçınmak açısından önemlidir. Ayrıca, ticari ilişkilerde sözleşmelerde kur farkına ilişkin hüküm bulunmaması durumunda, ödemenin hangi tarih için belirlenmiş olan kurdan yapılacağı konusunda mahkemelerin, taraflar arasındaki irade uyuşması ve süregelen uygulamaları dikkate alarak karar verebileceği vurgulanmalıdır.
Kaynakça
- İNCEKAŞ Saim, Türk Borçlar Kanunu madde 99, (SGT: 01.10.2023).
- ÇEMBER Erol, Döviz Cinsinden Düzenlenen Faturalarda Dikkat Edilmesi Gerekenler, (SGT: 30.09.2023).
- Çekle Ödeme Kabul Edilmişse Kur Farkı İstenemez-Yargıtay Kararları, Kutel Hukuk, (SGT: 01.10.2023).
- Yabancı Para Birimine Endeksli Ticari İlişkilerde Kur Farkı Talebi Şartları, Kutel Hukuk, (SGT: 01.10.2023).
- Kur Farkı Alacağı, Lexis Hukuk, (SGT: 29.09.2023).
Referans
- [1] M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1, İstanbul 2018, s. 292.