HUKUK & DANIŞMANLIK
Limited Şirketlerde Sona Erme, Tasfiye, Borçlardan Sorumluluk, Hileli İflas ve Ticareti İzinsiz Terk Suçu
Ticaret şirketleri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 124. maddesinde sınırlı sayıda sayılmıştır. Bu maddeye göre, ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Bu Kanun’da, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır.
Kanunun sermaye şirketlerinden saydığı limited şirket ise, TTK’nun 573 ila 644. maddeleri arasında düzenleme alanı bulmuştur.
TTK 573’e göre;
“Limited şirket, bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur.”
Limited şirket eski Ticaret Kanunu döneminde minimum iki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi tarafından kurulurken, bu hüküm yeni kanun döneminde değiştirilmiş ve limited şirket bir kişi ile kurulabilir hale gelmiştir. Bu sebeple, limited şirket işleyişi bakımından bir kurucu veya ortak yeterlidir. TTK 574. madde gereğince ortakların sayısı maksimum elliyi aşamaz.
Limited Şirketin Sona Ermesi
Limited şirketin sona ermesi, infisah ve feshi kapsar. İnfisah, yasada veya şirket sözleşmesinde öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile herhangi bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın limited şirketin kendiliğinden sona ermesidir.
Fesih ise kanunda veya şirket sözleşmesinde yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin sona erdirilmesidir. İnfisah veya fesih limited şirketin tüzel kişiliğini etkilemez.
Ancak, şirket tüzel kişiliğin hak ehliyeti tasfiye amacı ile sınırlanır. İnfisah eden ya da feshine karar verilen limited şirket tasfiye haline geçer. Bu nedenle tasfiye haline geçen limited şirketin ticaret unvanının başına “tasfiye halinde” ibaresi eklenir.
Limited Şirketin Genel Sona Erme Sebepleri Nelerdir?
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda limited şirketin sona erme sebepleri, genel ve özel olarak ele alınmıştır. Genel sona erme sebepleri TTK’nun 636. maddesinde ilk fıkrada düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre;
Limited şirket aşağıdaki hâllerde sona erer:
- Şirket sözleşmesinde öngörülen sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle,
- Genel kurul kararıyla,
- İflasın açılmasıyla,
- Kanunda öngörülen diğer sona erme hâllerinde.
Şirket Sözleşmesinde Öngörülen Sona Erme Sebeplerinden Birinin Gerçekleşmesiyle: limited şirket sözleşmesinde, kanunda yer alanlara ek sona erme sebeplerine yer verilebilir. Örneğin, şirket sözleşmesine ortaklık süresinin sona ermesi, işletme konusunun elde edilmesi veya edilmesinin imkansız duruma gelmesi, bir ortağın ölmesi vs. gibi hallerde şirketin sona ereceğine dair hükümler konulabilir. Şirket sözleşmesinde yer alacak bu sebeplerin gerçekleşmesiyle limited şirket infisah eder.
Genel Kurul Kararıyla: TTK’ ya göre limited şirket genel kurulu, şirketin sona ermesine (feshine) karar verebilir. Hatta TTK 616. maddesinde şirketin feshi genel kurulun devredilemez yetkilerinden sayılmıştır. Bu yolun uygulanması için genel kurulun usulüne uygun bir karar alması gerekmektedir. TTK 621. maddesinde genel kurulun hangi önemli kararları, hangi nisapla alabileceği hususu düzenlenmiştir:
Aşağıdaki genel kurul kararları, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun bir arada bulunması hâlinde alınabilir.
Şirketin Feshi:
Genel kurulun toplanabilmesi ise TTK 625. madde gereği müdürlerin kararıyla mümkün olabilir.
“Müdürler, kanunların ve şirket sözleşmesinin genel kurula görev ve yetki vermediği bütün konularda görevli ve yetkilidir. Müdürler, aşağıdaki görevlerini ve yetkilerini devredemez ve bunlardan vazgeçemezler:
….
g) Genel kurul toplantısının hazırlanması ve genel kurul kararlarının yürütülmesi.
….”
Kanun maddelerinden de anlaşılacağı üzere, şirketin feshine karar verilebilmesi için öncelikle yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırması ve ardından genel kurulun, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğunun oyuyla karar alması gerekmektedir.
İflasın Açılmasıyla: TTK’nun 636. maddesinin (c) bendine göre, limited şirket iflasın açılmasıyla sona erer. Sona erme anı, iflasın açılma tarihidir.
Kanunda Öngörülen Diğer Sona Erme Hâllerinde: Limited şirket, 636. maddede sayılmayan, ancak TTK’da öngörülen diğer hallerde de sona erer. Örneğin, birleşmede, birleşmenin ticaret siciline tescili ile birlikte, devrolunan şirket infisah eder. Tam bölünme halinde devreden şirket ticaret siciline tescil ile birlikte infisah eder. Ayrıca, esas sermayelerini 14.02.2014 tarihine kadar asgari esas sermaye tutarı olan 10.000 TL’ye yükseltmeyen limited şirketler, sürenin sonunda infisah etmiş sayılırlar.
Limited Şirketin Özel Sona Erme Sebepleri Nelerdir?
636. maddede limited şirketi sona erdiren özel sebepler “organların eksikliği“ ve “haklı sebeplerle fesih” olarak belirtilmiştir.
Organların Eksikliği: TTK’nun 636. Maddesinin ikinci fıkrasında;
“Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, müdürleri dinleyerek şirketin durumunu Kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler, buna rağmen durum düzeltilmezse, şirketin feshine karar verir.”
Hükmü yer almaktadır. Limited şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, sadece ortaklar veya şirket alacaklıları fesih davası açabilecektir.
Kanunen gerekli organın mevcut olmaması ile kastedilen bu organın gerçekten bulunmamasıdır. Müdürün veya müdürler kurulunun süresi sona ermiş olmasına rağmen, yeni bir müdürün veya müdürlerin seçilmemiş ya da seçilememiş olması veya müdürlerin istifaları ile müdürler kurulunun boşaldığı ve yerlerini doldurma imkânının bulunmadığı hâllerde yönetim organının mevcut olmadığı kabul edilmelidir.
Bu konuda getirilen diğer bir yenilik, şirketin kanunen gerekli organlarından birinin mevcut olmamasının veya genel kurulun toplanamamasının devamlılık göstermesidir. Bu “uzun süreden beri” ibaresiyle ifade edilmiştir. Devamlılıktan ne kadar bir sürenin anlaşılması gerektiği hususunda kötüye kullanmaların önüne geçmek ve somut olayın şartlarına göre serbest hareket edebilme imkânı tanımak için takdir yetkisi hâkime bırakılmıştır.
Bunun yanında, TTK, fesih talebi üzerine asliye ticaret mahkemesinin hemen sona erme kararı vermeyip, uygun bir süre vererek durumun Kanuna uygun hale getirilmesi için süre vermesini öngörmektedir. Bu nedenle, sona erme kararını verecek olan mahkeme, bu kararı vermeden önce, limited şirket müdürlerini dinlemek zorundadır. Fesih davası açıldığında, mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri de alabilir.
Haklı sebeplerle fesih: Limited şirketin haklı sebeplerle feshedilmesine TTK’nun 636. Maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilmiştir. Hükme göre;
“Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir.”
Kanun, bu hakkı, limited şirket ortaklarının tamamına tanımıştır. Ancak, anılan fıkrada “haklı sebep” tanımlanmamış, haklı sebepler örnek olarak da gösterilmemiş, bu kavramın niteliklerinin gösterilmesi ve tanımlanması yargı kararlarıyla öğretiye bırakılmıştır. İleri sürülen sebeplerin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir.
Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Ayrıca, fesih davası açıldığında, mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine -kayyım ataması başta olmak üzere- başkaca gerekli önlemleri alabilecektir.
Genel Kurulun Sona Erme Kararı Almasının Ardından Tasfiye
İflas yoluyla sona erme ile genel kurul kararı ile sona erme hem usul hem sonuçlanma açısından farklılıklar içermektedir.
636. maddenin son fıkrasına göre; sona ermenin sonuçlarına anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır. Ayrıca 643. maddeye göre; limited şirketlerde tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında da anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.
533. maddeye göre;
“Sona eren şirket tasfiye hâline girer; Kanundaki istisnalar saklıdır. Tasfiye hâlindeki şirket, pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Bu hâlde organlarının yetkileri tasfiye amacıyla sınırlıdır.”
Esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrıca tasfiye memuru atanmadığı takdirde, tasfiye, yönetim kurulu tarafından yapılır. Tasfiye memurları pay sahiplerinden veya üçüncü kişilerden olabilir.
Tasfiye memurları görevlerine başlar başlamaz, şirketin tasfiyenin başlangıcındaki durumunu incelerler; gerekirse şirket mallarına değer biçmek için uzmanlara başvurarak, şirketin malvarlığına ilişkin durumu ile finansal durumunu gösteren bir envanter ile bilanço düzenler ve genel kurulun onayına sunarlar.
Tasfiye memurları görevlerine başlar başlamaz, şirketin tasfiyenin başlangıcındaki durumunu incelerler; gerekirse şirket mallarına değer biçmek için uzmanlara başvurarak, şirketin malvarlığına ilişkin durumu ile finansal durumunu gösteren bir envanter ile bilanço düzenler ve genel kurulun onayına sunarlar.
Alacaklı oldukları şirket defterlerinden veya diğer belgelerden anlaşılan ve yerleşim yerleri bilinen kişiler taahhütlü mektupla, diğer alacaklılar Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi‘nde ve şirketin internet sitesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, birer hafta arayla yapılacak üç ilanla şirketin sona ermiş bulunduğu konusunda bilgilendirilirler ve alacaklarını tasfiye memurlarına bildirmeye çağrılırlar.
Alacaklı oldukları bilinenler, bildirimde bulunmazlarsa alacaklarının tutarı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı‘nca belirlenecek bir bankaya depo edilir. Şirketin, henüz muaccel olmayan veya hakkında uyuşmazlık bulunan borçlarını karşılayacak tutarda para notere depo edilir; meğerki, bu gibi borçlar yeterli bir şekilde teminat altına alınmış veya şirket varlığının pay sahipleri arasında paylaşımı bu borçların ödenmesi şartına bağlanmış olsun. Yukarıdaki fıkralarda yazılı hükümlere aykırı hareket eden tasfiye memurları haksız olarak ödedikleri paralardan dolayı 553 üncü madde uyarınca sorumludur.
Tasfiye Memurları
- Şirketin süregelen işlemlerini tamamlamak, gereğinde pay bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımlarını tahsil etmek, aktifleri paraya çevirmek ve şirket borçlarının, ilk tasfiye bilançosundan ve alacaklılara yapılan çağrı sonucunda anlaşılan duruma göre, şirket varlığından fazla olmadığı saptanmışsa, bu borçları ödemekle yükümlüdürler.
- Tasfiyenin gerektirmediği yeni bir işlem yapamazlar.
- Şirket borçları şirket varlığından fazla olduğu takdirde durumu derhâl şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesine bildirirler; mahkeme iflasın açılmasına karar verir.
- Tasfiyenin uzun sürmesi hâlinde, her yıl sonu için tasfiyeye ilişkin finansal tabloları ve tasfiye sonunda da kesin bilançoyu düzenleyerek genel kurula sunarlar.
- Şirketin bütün mal ve haklarının korunması için düzenli ve görevinin bilincinde bir yönetici gibi gereken önlemleri alır ve tasfiyeyi mümkün olan en kısa sürede bitirirler.
- Tasfiye işlemlerinin düzenli yürütülmesi ve güvenliği için gereken defterleri tutarlar.
- Tasfiye sırasında elde edilen paralardan şirketin süregelen harcamaları için gerekli olan para dışında kalan paraları, bir bankaya şirket adına yatırırlar.
- Vadesi gelmemiş borçları, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası‘nca kısa vadeli kredilere uygulanan oran üzerinden iskonto ederek derhâl öderler. Alacaklılar bu ödemeyi kabul etmek zorundadır. Kanun gereği iskonto edilmesi mümkün olmayan alacaklar bu hükümden müstesnadır.
- Pay sahiplerine tasfiye işlerinin durumu hakkında bilgi ve istedikleri takdirde bu konuda imzalı belge verirler.
Tasfiye hâlinde bulunan şirketin borçları ödendikten ve pay bedelleri geri verildikten sonra kalan varlığı, esas sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa pay sahipleri arasında, ödedikleri sermayeler ve imtiyaz hakları oranında dağıtılır. Tasfiye payında imtiyazın varlığı hâlinde esas sözleşmedeki düzenleme uygulanır. Alacaklılara üçüncü kez yapılan çağrı tarihinden itibaren altı ay geçmedikçe kalan varlık dağıtılamaz.
Şu kadar ki, hâl ve duruma göre alacaklılar için bir tehlike mevcut olmadığı takdirde mahkeme altı ay geçmeden de dağıtmaya izin verebilir. Esas sözleşme ve genel kurul kararında aksine hüküm bulunmadıkça, dağıtma para olarak yapılır.
Şirketin İflası Halinde
İflas halleri İcra ve İflas Kanunu’nda (İİK) sayılmıştır. Takibe dayalı iflas yolları ve doğrudan doğruya iflas yolları bulunmaktadır. Takibe dayalı iflas yolları genel iflas yolu ve kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu olarak ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan doğruya iflas yolları ise alacaklının talebiyle veya borçlunun talebiyle olabilmektedir. Sermaye şirketlerinde borca batıklık nedeniyle iflas hususu ise hem İİK’nda hem de TTK’nda düzenlenmiştir.
Alacaklının talebiyle iflas İİK 177. maddesinde;
Aşağıdaki hallerde alacaklı evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını isteyebilir.
- Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle kaçar, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunur veya bunlara teşebbüs eder yahut haciz yoliyle yapılan takip sırasında mallarını saklarsa;
- Borçlu ödemelerini tatil eylemiş bulunursa;
- 301’inci maddedeki hal varsa;
- İlama müstenit alacak icra emriyle istenildiği halde ödenmemişse Türkiye’de bir yerleşim yeri veya mümessili bulunan borçlu dinlenmek için kısa bir müddette mahkemeye çağırılır.
Bu Kanunun 178’inci maddesinin ikinci fikrası burada da uygulanır.
Borçlunun müracaatiyle iflas hususu ise 178. maddede düzenlenmiştir:
“İflasa tabi bir borçlu, aciz halinde bulunduğunu bildirerek yetkili mahkemeden iflasını isteyebilir. Borçlu, bu halde bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren mal beyanını iflas talebine eklemek zorundadır. Bu belge mahkemeye ibraz edilmedikçe iflasa karar verilemez. İflas talebi 166 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki usulle ilan edilir. Alacaklılar iflas talebinin ilanından itibaren onbeş gün içinde davaya müdahale veya itiraz ederek, borçlunun iflas talebini, hakkındaki takipleri ertelemek ve borçlarını ödemeyi geciktirmek için yaptığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilirler. İflasa tabi bir borçlu aleyhine alacaklılardan birinin haciz yolu ile takibi neticesinde yapılan haciz borçlunun yarı mevcudunun elinden çıkmasına sebep olup da kalanı muaccel ve vadesi bir sene içinde hulul edecek diğer borçlarını ödemeye yetişmiyorsa borçlu derhal aczini bildirerek iflasını istemeye mecburdur.”
Kamuya borcunu ödeyemeyen Olio Invest sermaye şirket türlerinden birisi olan limited şirket türündedir. Mevzuatımızda sermaye şirketlerinin pasifinin(borçlarının) aktifinden fazla olması limited şirketler için özel bir iflas sebebi saymıştır.
Bunun nedeni, sermaye şirketlerindeki sorumluluğun şirketin sermayesi ile sınırlı olması ve alacağını şirket mevcudundan alamayan şirket alacaklısının, şirket ortaklarına müracaat hakkının bulunmamasıdır. Buradaki iflas sebebini kanun, pasiflerin aktiflerden fazla olması durumu olarak tanımlamaktadır. Kısacası borca batıklık kavramı ile ifade etmektedir. Borca batıklık ve iflasın istenebilmesi hususu hem İcra İflas Kanununda hem Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmektedir.
Limited şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklık durumu TTK 633 ve 634. maddelerde düzenlenmiştir. Bu maddelere göre;
“Esas sermayenin kaybı ya da borca batık olma hâllerinde anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümler kıyas yoluyla uygulanır. Ek ödeme yükümlülüğü hakkındaki hükümler saklıdır.”
“İflasın bildirilmesi ve ertelenmesine anonim şirket hükümleri uygulanır.”
İlgili atıflar nedeniyle TTK 376. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa TTK m. 376/3 uyarınca;
- Yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Bu beyanın içinde şirketin pasifinin aktifinden fazla olduğunu bildirir verilerin ve şirket bilançosunun da ekli olması gereklidir.
- Meğer ki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur.
İcra ve İflas Kanunu 179. maddesinde de aynı şekilde “Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin iflası ve iflasın ertelenmesi” başlığı altında sermaye şirketlerinin doğrudan doğruya iflası hususu düzenlenmiştir. İlgili maddeye göre;
“Sermaye şirketleri ile kooperatiflerin, aktiflerin muhtemel satış fiyatları üzerinden düzenlenen ara bilançoya göre borca batık olduğu idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler veya şirket ya da kooperatif tasfiye hâlinde ise tasfiye memurları veya bir alacaklı tarafından beyan ve mahkemece tespit edilirse, önceden takibe hacet kalmaksızın bunların iflasına karar verilir. Şu kadar ki, idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimseler ya da alacaklılardan biri, şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini son bir yıldan uzun süre ile şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilir.”
Şirket bu hallerden birinin varlığı halinde usulüne uygun iflas kararının ardından tasfiye sürecine girecektir.
TTK 534. maddede ise iflas halinde tasfiye hususu düzenlenmiştir:
“İflas hâlinde tasfiye, iflas idaresi tarafından İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılır. Şirket organları temsil yetkilerini, ancak şirketin iflas idaresi tarafından temsil edilmediği hususlar için korurlar.”
İflasın tasfiyesi, İcra ve İflas Kanunu’nun sekizinci babında hüküm altına alınmıştır.
İflas Sonucunda Sona Erme İle Genel Kurul Kararı İle Şirketin Feshi Sonucunda Sona Erme Arasında Birtakım Farklılıklar Bulunmaktadır:
- Şirketin genel kurul kararı ile feshi için genel kurulun karar alması gerekmektedir. Bu yola yalnızca genel kurul başvurabilecektir. Oysa iflas için alacaklılar, şirket müdürleri ve tasfiye memurları başvuruda bulunabileceklerdir.
- Fesih, şirketin ihtiyari sona erme biçimi iken, iflas bir zorunluluk halidir. Şirket rızası olmasa dahi şartların varlığı halinde sona erdirilebilecektir.
- Fesih için kararı genel kurul vermekte iken iflas kararı mahkeme tarafından verilmektedir. Bu sebeple fesihte yalnızca genel kurul kararının sicile tescili işlemleri için bir masraf çıkacaktır. Ancak iflasta minimum 25.000 TL iflas avansının yatırılması gerekmektedir.
- İki halde de tasfiye sürecine girilmektedir. Ancak tasfiye usulleri farklı kanunlara göre gerçekleştirilmektedir.
- 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 52. Maddesi ile iflas açıldıktan sonraki dönem için amme alacakları için faiz işlemeyeceği hükme bağlanmıştır. Müvekkil Şirket’in söz konusu amme alacaklar kapsamına girecek vergi borçları bu kapsamda sayılacağından iflasın açılması ile bu vergi ve zamlarına ilişkin gecikme zamları duracaktır.
- İflas külli bir icra takibi sayıldığından artık ferdi icra takiplerine devam edilmesine ve Şirket’e karşı yeni icra takibi yapılmasına gerek kalmayacaktır. Bundan böyle bütün alacaklılar kendilerini iflas masasına yazdıracaklardır ve Borçlu Şirket’in (iflas kararıyla Müflis sıfatı kazanılacaktır) iflas masasının tasfiyesi sonucunda elde edilecek para ile tatmin edileceklerdir. Bu nedenle iflasın açılmasından önce müflise karşı başlatılan icra takipleri iflasın açılması ile duracak ve iflas kararının kesinleşmesi ile düşecektir. Bundan başka, iflasın tasfiyesi süresince müflise karşı yeni icra takibi yapılamayacaktır.
- Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabilir. Bu hüküm şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davalarına tatbik olunmaz. Dava durduğu müddetçe zamanaşımı ve hakkı düşüren müddetler işlemez.
Şirket Borçlarından Sorumluluk
Şirket ve Şirket Ortaklarının Sorumluluğu aşağıda açıklanmıştır.
TTK 593 ve devamı maddelerine şirket ortaklarının hak ve borçları düzenlenmiştir. “Ortakların sorumluluğu” başlıklı 602. maddeye göre;
“Şirket, borç ve yükümlülükleri dolayısıyla sadece malvarlığıyla sorumludur.”
Bu maddeden de anlaşılacağı üzere şirket bütün borçlarından kendi malvarlığıyla sorumlu olacaktır. Ödenmeyen kamu borçlarının da icra yoluyla şirket malvarlığından tahsili bu şekilde mümkün olacaktır.
Limited Şirketlerde ortakların sorumluluğu kural olarak ödemeyi taahhüt etmiş oldukları sermaye payı ile sınırlı ve yalnızca şirkete karşıdır. Fakat kamu alacaklarına ilişkin Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’unun “Limited Şirketlerin Amme Borçları” başlıklı 35. maddesi bu kurala istisna niteliğindedir. Söz konusu madde ile limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları hükme bağlanmıştır.
Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.
Şirket Müdürlerinin Sorumluluğu
213 sayılı Vergi Usul Kanunu 10. maddesinde “Kanuni Temsilcilerin Ödevi” hususunu düzenlenmiştir. İlgili hükme göre;
“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir. Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye’de bulunmayan mükelleflerin Türkiye’deki temsilcileri hakkında da uygulanır. Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilirler. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.”
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesi de kanuni temsilcilerin sorumluluğunu düzenlemektedir. Buna göre;
“Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır. Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.”
Bu hükümlerinin uygulanması için cevaplanacak en önemli nokta limited şirketlerde kanuni temsilcinin kim olduğu sorusudur.
TTK 623. madde hükmüne göre; Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir. Şirketin müdürlerinden biri bir tüzel kişi olduğu takdirde, bu kişi bu görevi tüzel kişi adına yerine getirecek bir gerçek kişiyi belirler. Müdürler, kanunla veya şirket sözleşmesi ile genel kurula bırakılmamış bulunan yönetime ilişkin tüm konularda karar almaya ve bu kararları yürütmeye yetkilidirler.
Dolayısıyla bu maddeden de anlaşılacağı üzere Limited Şirketlerin kanuni temsilcileri şirket müdürleridir. Vergi borcunun öncelikle şirketten tahsil edilmesi gerekmektedir. Kanuni temsilciye gidilebilmesi için borcun şirket tarafından ödenemiyor olması gerekir. Aynı anda hem şirketten hem de kanuni temsilciden borcun tahsili yoluna gidilemeyecektir. Kanuni düzenleme açık ve nettir. Öncelikle şirkete gidilecektir. Kanuni temsilci şirketten tahsil edilemeyen borcun tamamından sorumludur. Ortaklarda olduğu gibi sınırlı sorumluluk değil tam sorumluluk söz konusudur.
Vergi Hukukuna İlişkin Hususlar
Kurumlar vergisi, gelir vergisinde olduğu gibi, elde edilen gelirler üzerinden alınmaktadır. Kurumlar vergisinin konusu, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) 1. maddede sayılan kurumların kazançları ve gelir vergisinin konusuna giren yedi gelir unsurunun birinden veya birkaçından elde edilen gelirlerden oluşmaktadır. Sermaye şirketleri bu maddede sayılan kurumlardan bir tanesidir. KVK 14. ve 24. maddesine göre kurumlar vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı üzerine tarh olunur.
Kurumlar vergisi beyannamesinin verilmemesi ise belirli vergi cezalarının oluşmasına sebep olacaktır. Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler vergi cezaları ile cezalandırılırlar. Cezalar, vergi cezaları ve diğer cezalar olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Vergi cezaları deyimi; vergi ziyaı cezası ile genel ve özel usulsüzlük cezalarını kapsamaktadır.
Vergi ziyaı, Vergi Usul Kanunu’nun 341. maddesinde tarif edilmiştir. Buna göre vergi ziyaı; mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder.
Vergi ziyaı ceza miktarı da Vergi Usul Kanunu 344. Maddesinde ifade edilmiştir. Buna göre;
- Vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, Mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir.
- Vergi ziyaına kaçakçılık suçları (VUK 359’uncu madde) nedeniyle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanır.
- Vergi incelemesine başlanılmadan veya takdir komisyonuna sevk edilmeden kanuni süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için yüzde elli oranında ceza uygulanır.
Usulsüzlük, Vergi Usul Kanunu’nun 351. Maddesinde tarif edilmiştir. Buna göre vergi kanunlarının şekle ve usule ilişkin hükümlerine uyulmamasıdır. Belli cezalara bağlanmıştır. Bu cezaların uygulanması için vergi ziyaının doğmuş olması şartı aranmaz. Vergi ziyaına yol açacak fiilleri işlemeye yönelmiş olanları uyarma amacını taşıyan önleyici cezalardır.
Usulsüzlük fiilleri, Vergi Usul Kanununda iki ana grup halinde tespit edilmiştir.
- Birinci grup, birden fazla vergi ile ilgili olan genel usulsüzlükler,
- İkinci grup, bir vergi veya belli bir olayla ilgili olan özel usulsüzlüklerdir.
Usulsüzlük fiilinin aynı zamanda re’sen takdiri gerektirmesi halinde, Kanuna bağlı Cetvel’de yazılı cezalar iki kat olarak uygulanır.
Beyannamelerin süresinde verilmemiş olması 1. derece usulsüzlük sebebidir. Bu durum aynı zamanda re sen takdir sebebi olduğundan ceza 2 kat uygulanır. Beyan süresinden 15 gün içerisinde verilmesi durumunda 2. derece usulsüzlük uygulanır.
VUK 336. Maddeye göre;
“Cezayı istilzam eden tek bir fiil ile vergi ziyaı ve usulsüzlük birlikte işlenmiş olursa bunlara ait cezalardan sadece miktar itibariyle en ağırı kesilir. Usulsüzlük cezası kesilen bir fiil ile vergi ziyaına da sebebiyet verildiği sonradan anlaşıldığı takdirde, evvelce usulsüzlük cezası kesilmiş olması, bu cezanın ziyaa uğratılan vergiden dolayı kesilmesi gereken vergi ziyaı cezası ile mukayesesine ve noksan kesilen cezanın ikmalina mani değildir.”
Sayılan sebeplerle kurumlar vergisi beyannamesinin verilmemiş olması durumunda hem verginin bir katı tutarında vergi ziyaı hem de verginin iki katı tutarında 1. derece usulsüzlük cezası kesilecektir. Her ikisi de aynı fiil nedeniyle oluştuğu için ağır olan kesilecek yani yalnızca iki kat ceza kesilmiş olacaktır.
Vergi borcu ve cezalarının ödemesi borçlu tarafından gerçekleştirilmezse, vergi dairesi bunların tahsili Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 54 ve devamı maddelerine göre yapılacaktır. 54. maddeye göre;
Ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki şekillerden herhangi birinin tatbikı suretiyle yapılır:
- Amme borçlusu tahsil dairesine teminat göstermişse, teminatın paraya çevrilmesi yahut kefilin takibi,
- Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi,
- Gerekli şartlar bulunduğu takdirde borçlunun iflasının istenmesi.
Maddede açıkça yer aldığı üzere gerekli şartlar bulunduğu takdirde vergi borcunun ödenmemesi halinde Şirketin iflası istenebilecektir. “İflas yoliyle takip” başlıklı 100. Madde hükmüne göre;
“Amme alacaklarının tahsili için İcra ve İflas Kanunu hükümleri dairesinde amme borçlusunun iflası istenebilir. İflas dairesi, amme alacaklarının iflas masasına geçirilmesini temin için, hakkında iflas açılan kimseleri ve basit ve adi tasfiye şekillerinden hangisinin tatbik edileceğini bulunduğu yerdeki amme idarelerine zamanında bildirmeye mecburdur.”
Hileli İflas ve Ticareti İzinsiz Terk Suçları
Hileli İflas
İcra ve İflas Kanunu 311. maddesi hileli iflas hallerini düzenlemektedir. İflasından evvel veya sonra alacaklılarını zarara sokmak kastiyle ve hususiyle aşağıdaki suretlerle hileli muamelelerde bulunan kimse hileli müflis sayılır ve Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre cezalandırılır:
- Alacaklıların müşterek rehini makamında olan mallarını tamamen veya kısmen kaçırır, gizler veya tahrip ederse;
- Alacaklıların zararına olarak hakikate aykırı makbuzlar verir veya yazı ile borç ikrar ederse;
- Muvazaalı satışlar, muameleler yahut bağışlamalar yaparsa;
- Evlenme mukavelesinde hakikaten getirilmemiş bir çeyizi getirilmiş gibi tanır ve karı da bu mukaveleyi kocasının alacaklılarına karşı istimale kalkışırsa;
- Hakikate aykırı borç ikrar etmek yahut muvazaalı muameleler ve mukaveleler yapmak suretiyle alacaklılarını zarara sokarsa;
- Borcu mevcudu ile alacağından ziyade olduğunu bildiği halde ehemmiyetli kıymeti haiz ticari mallarını yahut fabrikasının mahsullerini hem satış gününün piyasasından hem de mal olduğu veya satın alındığı kıymetten pek aşağı bir fiyatla satmak suretiyle mevcudunu israf ederse;
- Konkordato mukavelesi haricinde alacaklıya hususi menfaatler temin ederse;
- Hakikate aykırı muhasebe ve sahte bilançolarla aktifini hakikatte olduğundan fazla veya noksan gösterirse.
Bir numaralı bentte yazılı malların kıymetine göre Türk Ceza Kanunu’nun 522 nci maddesi tatbik olunur.
Bir numaralı bentte yazılı suçları yapanlar müflisin evi halkından kimseler ise müflis gibi cezalandırılırlar.
Türk Ceza Kanunu’nun iştirak hükümleri dışında kalsa dahi, müflisin aktifini azaltmak maksadıyla ona ait taşınır ve taşınmaz malları kısmen veya tamamen saklayan veya kaçıran ve muvazaa ile temellük eden veya bu hususlarda yataklık veya tavassut eden veya iflas masasına müracaat ile kısmen veya tamamen asılsız alacaklarını kaydettiren veya müflisin tediye kabiliyetini azaltmak maksadıyla kendi adına veya müstear adla ticari faaliyetlere girişen kimseler hakkında dahi aynı cezalar uygulanır.
Ticareti İzinsiz Terk
Ticareti izinsiz terk suçu ise İİK 44 ve 337/a’da düzenlenmektedir.
İİK 337/a’ya göre;
“44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez. Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.”
İİK 44’e göre ise;
“Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mütat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır. Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir. Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez. Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz. Mal beyanını alan icra mahkemesi, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsü‘ne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir. Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir.”
İflas işlemleri sırasında veya sonrasında yukarıda yer alan fiillerin gerçekleştirilmesi halinde hileli iflas veya ticareti izinsiz terk suçları meydana gelebilecektir. Bu fiillerden dolayı sorumluluk ise İİK 345. maddeye göre belirlenecektir.
İlginizi Çekebilir: Türkiye’de Şirket Kurmak.
Anahtar Kelimeler: Limited Şirketlerde Sona Erme, Limited Şirketlerde Tasfiye, Limited Şirketlerde Borçlardan Sorumluluk, Limited Şirketlerde Hileli İflas, Limited Şirketlerde Ticareti İzinsiz Terk Suçu.