[rt_reading_time label="Okuma Süresi:" postfix="Dakika" postfix_singular="Dakika"]

Yabancıların Türkiye’de Suç İşlemesinde Uygulanacak Prosedürler

Yazarlar: ÖZLEM HAYALİOĞLU, ENGİN BERKAY UZUN, OĞUZHAN BULAN
Yabancıların Türkiye’de Suç İşlemesinde Uygulanacak Prosedürler

Makalemiz, yabancıların Türkiye’de işlediği suçların yargı prosedürleri ve ilkeleri hakkında derinlemesine bir inceleme sunmaktadır.


Devletin ülkesiyle sınırlı egemenlik hakkı, devlete işlenen suçları kovuşturma ve cezalandırma yetkisi tanır. Evrensel yargı yetkisi ise devletin egemenliğinden doğan ve ülkesiyle sınırlı olan yargı yetkisini istisnai bir şekilde genişletmektedir. Devletler bazı durumlarda kamu düzenini sağlamak, vatandaşlarını korumak amacıyla egemenlik alanı dışında işlenen suçlar bakımından da yargılama yetkisine sahip olabilmektedirler.

Ceza Kanunları’nın yer bakımından uygulanması kapsamında benimsediği beş temel ilke bulunmaktadır. Bunlar;

  • Mülkilik (Ülkesellik) İlkesi: Bir devletin ülkesi veya ülkesi sayılan yerlerde işlenen suçlar bakımından cezalandırma yetkisinin olması.
  • Şahsilik İlkesi: Suçun işlendiği yere bakılmaksızın vatandaşın suçun faili (faile göre şahsilik) veya mağduru olması (mağdura göre şahsilik) durumunda devletin cezalandırma yetkisinin olması.
  • Koruma İlkesi: Bir devlete karşı, egemenlik alanı dışında bir suçun işlenmesi halinde cezalandırma yetkisinin olması.
  • İkame Yargı Yetkisi: Yurt dışında yabancının yabancıya karşı işlediği bazı suçlarda devletin cezalandırma yetkisinin olması.
  • Evrensellik İlkesi: Dünya’nın neresinde işlenmiş olursa olsun, uluslararası toplumun çıkarını korumak amacıyla devletin cezalandırma yetkisini kullanması.

Mülkilik İlkesi

Devletler egemenlikleri sonucu Ceza Kanunları’nın hangi alanda uygulanacağını belirlemektedirler. Türk Ceza Kanunu (TCK) kural olarak, “mülkilik ilkesi”ni kabul etmiştir.

Mülkilik ilkesi devlete kendi ülkesinde gerçekleşen fiillere karşı tam cezalandırma yetkisi verirken, diğer ülkeler bakımından bu yetkiyi bazı sınırlamalara tabi tutar.

Mülkilik, suçu işleyenin ve suçtan zarar görenin vatandaşlığına bakılmaksızın, ülkesinde suç işlenen devletin Ceza Kanunları’nı uygulamasını ifade etmektedir. Bir başka ifadeyle, Ceza Kanunları’nın uygulanmasının devletin ülkesiyle sınırlı olması anlamına gelir.[1]

Mülkilik ilkesi devletin kendi ülkesinde işlenen suçlar bakımından bir düzenleme olduğu için devletin kendi vatandaşına karşı işlenen veya kendi vatandaşının yabancı bir devlette işlediği suçlar bakımından yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple mülkilik ilkesini de tamamlayacak diğer ilkeler düzenlenmiştir. Şahsilik ilkesi bunlardan biridir ve çalışma konusunun dayanağını oluşturur.

Şahsilik İlkesi

Şahsilik ilkesi, Milli Kanun vatandaşını izler prensibine dayanmaktadır. Vatandaş ya suçun faili olur ya da suçtan zarar görür. Bu çerçevede şahsilik prensibinin, faile göre şahsilik ve mağdura göre şahsilik şeklinde iki görünümü bulunmaktadır. Şahsilik ilkesi bakımında suçun nerede işlendiği değil, kim tarafından işlendiği önemlidir.[2]

Suçu işleyen kimsenin vatandaşlığı esas alınarak yabancı ülkede işlenmiş bir suçun takibi yapılmasına Ceza Hukuku sisteminde “faile göre şahsilik ilkesi” denilmektedir.[3]

Vatandaş, yabancı devletlerde de kendi ülkesinin kanunlarına sadakat göstermekle yükümlüdür. Bu ilke bağlamında, Türk vatandaşı, yabancı bir devlette suç işlediği durumlarda, bazı şartların oluşması şartıyla Türkiye’de yargılanabilir. Bu durum TCK madde 11’de düzenlenmiştir.

‘’Mağdura göre şahsilik ilkesi’’ ise mağdurun vatandaşlık bağı ile bağlı olduğu devlete yargı yetkisi tanır. Devlet, sınırları dışında vatandaşlarına karşı işlenen suçlarda da “devlet vatandaşını korur” anlayışıyla, yargı yetkisini kullanarak vatandaşlarının haklarını gözetir. İlke genel hatlarıyla TCK madde 12’de düzenlenmiştir.

İkame Yargı Yetkisi

İkame yargı yetkisi, yabancı ülkede bir yabancının başka bir yabancıya suç işlemesi durumunda söz konusu olur. Bu durumda, olay Türkiye’yi veya bir Türk vatandaşını ilgilendirmese bile, Adalet Bakanı’nın istemi halinde, devletin yargılama yetkisi TCK madde 12/3’e göre vardır.

TCK Madde 12/3: Mağdur yabancı ise, aşağıdaki koşulların varlığı halinde fail, Adalet Bakanının istemi ile yargılanır:

a) Suçun, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi.
b) Suçluların geri verilmesi anlaşmasının bulunmaması veya geri verilme isteminin suçun işlendiği ülkenin veya failin uyruğunda bulunduğu devletin hükûmeti tarafından kabul edilmemiş olması.

  • Temel kural, suç işleyen kişinin yargılamayı yapacak devlete iade edilmesidir.
  • Suçu işlediği yerde aynı zamanda bulunduğu ülkeden de iade edilemiyorsa ikame yargı sistemi işletilebilir.
  • Failin ikame yetkisini kullanacak olan ülkede ele geçirilmesi, mülkilik ve diğer ilkelere göre yargı yetkisine sahip olan devletin fiili veya hukuki nedenlerle kovuşturma yetkisini kullanamaması veya kullanmak istememesi gerekir.
  • TCK madde 12/3’te yer verilmiş olan ikame yargı yetkisinin uluslararası Ceza Hukukunda belirlenen koşullara uygun olarak işletilmesi gerekir.

Ayrıca, yurt dışında işlenen suçların Türkiye’de kovuşturulabilmesi için, fiilin işlendiği yer kanununa göre de suç teşkil etmesi gerekir.

Türkiye’nin Mutlak Yargılama Yetkisi

TCK madde 13 kapsamında Türkiye’nin mutlak yargılama yetkisini bulunduğu suç tipleri düzenlenmiştir.

Madde 13

(1) Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde, Türk kanunları uygulanır.

a) İkinci kitap, Birinci kısım altında yer alan suçlar,
b) İkinci kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Bölümlerde yer alan suçlar,
c) İşkence (madde 94, 95),
d) Çevrenin kasten kirletilmesi (madde 181),
e) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190),
f) Parada sahtecilik (madde 197), para ve kıymetli damgaları imale yarayan araçların üretimi ve ticareti (madde 200), mühürde sahtecilik (madde 202),
g) Fuhuş (madde 227)
h) …
i) Deniz, demiryolu veya havayolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması (madde 223 fıkra 2, 3) ya da bu araçlara karşı işlenen zarar verme (madde 152) suçları.

(2) İkinci kitap, Dördüncü Kısım altındaki Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci bölümlerde yer alanlar hariç; birinci fıkra kapsamına giren suçlardan dolayı Türkiye’de yargılama yapılması Adalet bakanının talebine bağlıdır.

(3) Birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yazılı suçlar dolayısıyla yabancı bir ülkede mahkumiyet veya beraat kararı verilmiş olsa bile, Adalet bakanının talebi üzerine Türkiye’de yargılama yapılır.

Yukarıda ifade edilen ve evrensellik ilkesinin geçerli olduğu söz konusu suçlar nerede ve kime karşı işlenmiş olursa olsun, kim işlediğine bakılmaksızın Türkiye’de yargılanması yapılacaktır.

Bahsi geçmişken evrensellik ilkesi, insanlığın ortak değerlerine, devletin ortak çıkar ve güvenliğine yönelik işlenen bir suçun cezasız kalmaması ve evrensel adaleti sağlamak amacıyla; failin mağdurun uyruğuna ve suçun işlendiği yere bakılmaksızın; muhakeme sürecinin başlatılabilmesi için bir devletin mülkilik, kişisellik ve gerçeklik ilkelerin dışında bir ilkeyle (evrensellik), ya uluslararası toplum tarafından (sözleşme, teamül vb.) ya da kanunlarında kendini yetkili sayması, şeklinde tanımlanabilir.[4]

TCK 13’ün gerekçesinde evrensellik ilkesiyle bağlantılı olarak da Türk vatandaşı veya yabancı olmasına bakılmaksızın fail hakkında Türk Kanunları’na göre cezaya hükmolunur. Yabancı ülkede işlenen bu suçlar dolayısıyla failler hakkında Türkiye’de re’sen takibat yapılır.[5]

Yeni TCK’nın 13. maddesinde sayılan suçların – 1. fık. b) bent hariç – Türkiye’de kovuşturulması, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi esasına dayanır. Fakat, Türkiye’nin kovuşturma yetkisi yalnızca uluslararası sözleşmelerden değil TCK 13’üncü maddeye göre gerçekleşmektedir.

Büyükelçiliklerde Suç İşlenmesi Halinde Hangi Prosedür Uygulanır?[6]

Büyükelçiliklerde suç işlenmesinde uygulanacak prosedürler öncelikle suçu işleyen şahsın kimliği ile bağlantılıdır. Büyükelçilik bünyesinde çalışan diplomatların yargılanması için bazı özel hallerin gerektiği durumlar vardır.

Büyükelçilik binası, temsil ettiği ülkenin toprağı değildir. Bu halde, mülkilik ilkesi gereği büyükelçilikte işlenilen suç büyükelçiliğin bulunduğu ülkenin hukuk kurallarına göre cezalandırılır.

1963 tarihli konsolosluk ilişkileri hakkında düzenlenen, taraf olduğumuz Viyana Sözleşmesi’nde ise konsolosluk memurlarının ancak ağır bir suç halinde yargılanacakları Kanun Koyucu tarafından düzenlenmiştir. Ağır suçlar haricinde ise bu şahıslar hakkında büyükelçiliğin bulunduğu devlet tarafından istenmeyen kişi ilan edilebilirler ve ülkeden terk edilmesini talep edilebilirler.

İstenmeyen kişi, uluslararası hukuk çerçevesinde ‘’persona non grata’’ olarak da bilinmektedir. İlgili mevzuat şu şekildedir:

1963 Tarihli Viyana Sözleşmesi Madde 41

Konsolosluk memurlarının kişisel dokunulmazlığı;

  • Konsolosluk memurlarının tutuklanmaları veya gözaltına alınmaları, ancak, ağır bir suç halinde ve yetkili adlî makamın kararı ile olur.
  • Bu maddenin 1’nci fıkrasında öngörülen hal saklı kalmak üzere, kesinleşmiş adlî bir kararın uygulanması dışında, konsolosluk memurları hapsedilemez ve herhangi bir şekilde kişisel hürriyetleri kısıtlamaya tabi tutulamaz.
  • Aleyhine cezaî bir dava ikame edilen konsolosluk memuru yetkili makamların önüne çıkmak zorundadır. Bununla beraber, dava, Konsolosluk memurunun resmî durumu icabı kendisine gösterilmesi gereken saygı ile ve bu maddenin 1’nci fıkrasında öngörülen hal hariç olmak üzere, konsolosluk işlemlerinin yerine getirilmesini en az etkiyecek biçimde yürütülecektir. Bu maddenin 1’nci fıkrasında zikredilen hallerde, bir konsolosluk memurunun gözaltına alınması kaçınılmaz olduğu takdirde, aleyhine ikame edilecek dava en kısa zamanda açılmalıdır.

Türkiye’de Neticenin Gerçekleşmesi İçin Yabancı Ülkede Teşebbüs Edilen Suçlar

Eğer suç yurt dışında işlenmek maksadıyla, Türkiye’de failin kendi hareketleri teşebbüs aşamasında kalmış olursa bu durumda suçun TCK 8/1 gereği Türkiye’de suçun işlendiğini belirtmemiz gerekmektedir.

Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 12/2‘de yer aldığı üzere teşebbüsün mülkilik ilkesi gereği cezalandırabilmek için son icra hareketin işlendiği yer Türkiye olması gereklidir. Teşebbüsün cezalandırılması için yapılan son icra hareketinin ise failin tarafından bizzat yapılması da gerekmez. Fail bir aracı vasıtasıyla bu hareketini yaptırabilir.

Örnek bir Yargıtay kararı çerçevesinde farklı görüşlere değinmek gerekirse:

Sanıklara uygulanan dolandırıcılık suçunun icra hareketlerinin Türkiye’de yapılması ve yurt dışında bulunan banka görevlilerinin yanıltarak Türkiye’deki banka şubelerine havale yapılmasının sağlanması, dolandırıcılık suçunun ; haksız çıkarın Türkiye’de elde edilmesiyle tamamlanması karşısında yargılamaya devam olunarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde suçtan zarar görenin yabancı banka olup suç yerinin yabancı ülke olduğunun kabulü gerektiğinden bahisle şikayet yokluğu nedeniyle davanın durmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır.Yargıtay 11. CD, 13.07.2006, 4044/6680

Buna karşılık yabancı bir ülkede, Türkiye’de neticenin oluşması için hareketlerin teşebbüs aşamasında kalması halinde suçun Türkiye’de vücut bulmayacağı doktrinde ağırlıkta olan görüştür.

Örneğin, Almanya’dan bomba yüklü kargo Türkiye’de işlenmek maksadıyla yüklenmiştir. Bununla beraber, kargo görevlilerinin fark etmesiyle kargo, patlamadan Almanya’da bulunmuştur. Görüldüğü gibi örnekte teşebbüs aşamasında kalan bir fiil söz konusudur. Bu durumda TCK’ya göre de bu suç Türkiye sınırları dışında teşebbüs aşamasında kaldığı için bu hareket cezalandırılmamaktadır.

Karma teoriyi benimseyenler için durum farklıdır, failin neticeyi gerçekleştirmek için niyetinin olması yeterli olup; neticenin illaki bir yerde fiilen gerçekleşmesinin şart olmadıkları bu sebeple cezalandırılabileceklerini öngörmektedir. Bununla birlikte, Alman Ceza Kanunu’nun 9. maddesinde buna benzer bir ibare bulunmaktadır. Failin niyetine göre neticenin öngördüğü yerde her ne kadar netice oluşmasa da suçun o yerde de işleneceğini öngörmektedir. Türk Ceza Kanunu’nda ise buna yer verilmemektedir.

Eğer suç yurt dışında işlenmek maksadıyla Türkiye’de failin hareketleri teşebbüs aşamasında kalmış olursa bu durumda suçun TCK 8/1 gereği Türkiye’de suçun işlendiğini belirtmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte az önceki örnekte bombanın şayet Almanya’da değil de Türkiye’de imha edilmesi durumunda da suç Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 12/2 ‘de yer aldığı üzere teşebbüsün mülkilik ilkesi gereği cezalandırabilmek için son icra hareketin işlendiği yerin Türkiye olması gereklidir. Teşebbüsün cezalandırılması için yapılan son icra hareketinin ise failin bunu bizzat yapması da gerekmez, bir aracı vasıtasıyla bu hareketini yaptırabilir.


Kaynakça & Referanslar

  • [1] Doç. Dr. Engin SELÇUK, Arş. Gör. Erkam MALBELEĞİ, Ceza Hukuku, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, s. 55
  • [2] Doç. Dr. Engin SELÇUK, Arş. Gör. Erkam MALBELEĞİ, Ceza Hukuku.
  • [3] Dr. İlyas ŞAHİN, Ceza Kanunlarının Yer Bakımından Uygulanması ve Türk Ceza Kanununda Uygulanan İlkeler, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015.
  • [4] Kaya, 2020.
  • [5] 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Mevzuatı.
  • [6] Cengiz Topel ÇİFTCİOĞLU – TBB Dergisi, 2013 (106) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 24 Nisan 1963 Tarihinde Viyana’da İmzalanan Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Prof.Dr. Ersan Şen, Elçilik veya Konsolosluk Binası, Temsil Ettiği Ülkenin Toprağına Dahil Değildir Makalesi.