[rt_reading_time label="Okuma Süresi:" postfix="Dakika" postfix_singular="Dakika"]

Yeni Yönetmelik Uyarınca Malpraktis Davaları

Yazarlar: KERİM KOCAMAN, AHMET ÇAĞDAŞ KİZİR, MİRAY KANDEMİR
Yeni Yönetmelik Uyarınca Malpraktis Davaları

MGC Legal ekibinin hazırladığı işbu “Yeni Yönetmelik Uyarınca Malpraktis Davaları” başlıklı makalemizi okumanıza sunarız.

Malpraktis diğer adıyla doktorun uygulama hatası kısaca doktorun veya ilgili sağlık kuruluşunun ilgisizliği, özensizliği, deneyimsizliği ve bilgisizliği sebebi ile işlem gören hastanın hatalı teşhis ve tedavi, eksik bakım, eksik tedavi ve yanlış bakım sonucunda zarar görmesi olarak tanımlanabilir.

Tıbbi müdahale, belli ölçülerde risk içerdiğinden hastanın iznine tabidir. Uygulanan tıbbi müdahalelerin hukuka uygun olup olmadığı, hastanın aydınlatılmış rızasının alınıp alınmadığı ve bu müdahalelerin kanunen tıp bilimindeki meslekleri icra etmeye yetkili kişiler tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği büyük önem taşımaktadır.

Bu konu ise Türk Ceza Kanunu (TCK) 26/2 kapsamında “İlgilinin Rızası” kapsamında değerlendirilir. Esasında hukuka aykırı olan bu tıbbi müdahale fiili ilgilinin rızası kapsamında izin verilen risk alanında kalmak koşulu ile hukuka uygun hale gelir.

Önce belirtmek gerekir ki kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği hakkına ilişkin olarak açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.

Tıbbi bir müdahalenin de hukuka uygun hale gelmesi ilgilinin rızasına bağlı olarak bazı şartlar altında mümkündür: İlk olarak bir tıbbi müdahalenin varlığı gerekir. Tıbbi müdahale, yetkili kişi tarafından tıp bilimi kurallarına uygun olarak yapılan teşhis, tedavi ve koruma faaliyetidir. Bununla birlikte kişi tıbbi müdahaleye yetkili olmalıdır.

Tıp mesleğini icra etmeye kanunen yetkili olan kişiler yetkilidirler. Eğer cerrahi müdahale söz konusuysa bu müdahaleler ancak o alanda uzman hekim tarafından gerçekleştirilebilir. Son olarak hastanın rızasının alınması gerekir. Bu rızanın geçerli olabilmesi için rıza verecek kişinin rıza açıklama yeteneğine sahip olması, rıza vereceği konuda aydınlatılmış olması ve rızanın açıklanmış olması gerekir.

Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi’nin 5. maddesinde ‘’Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir.’’ denilmek suretiyle tıbbi müdahalenin yapılabilmesinin hastanın bilgilendirilmesi ve onay vermesi ile gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir.

Hekimlerin tıbbi müdahalede bulunacakları hastalarını bilgilendirmeleri gerekir. Hasta için ortaya konulan teşhis, tedavi yöntemleri ve bunlarla ilgili riskler aydınlatılmış onam formu ile karşı tarafa bildirilir. Aydınlatılmış Onam Formunda şu hususlara yer verilir;

  • Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,
  • Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi,
  • Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,
  • Muhtemel komplikasyonları,
  • Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri,
  • Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,
  • Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,
  • Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği.

Tıbbi müdahaleler Anayasamız ile güvence altına alınmış olan vücut bütünlüğünün dokunulmazlığı hakkının temel istisnasını teşkil eder. Doktorlar, hastanın sağlığına kavuşabilmesi adına, mesleğinin doğası gereği, hasta açısından birtakım riskler barındıran tıbbi müdahalelerde bulunabilmektedir.

Ancak bu riskler gerekli tüm dikkat ve özen gösterilmiş olsa dahi kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkabilir. Oldukça yüksek risk seviyesine sahip olan tıbbi uygulamalarda, izin verilen riskin tıbbi karşılığı “Komplikasyon”; tedbirsizlik, dikkatsizlik hali ise “Malpraktis” olarak değerlendirilir.

Tıbbi Hataların Hukuki Statüsü

Doktor, sadece malpraktis, yani tıbbi uygulama hatalarından sorumludur. Doktor, uygulamayı “tıbbi standart” kavramına uygun bir şekilde normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstererek yapmasına rağmen gelişen komplikasyonlar hastaya zarar vermişse, hasta komplikasyonlar konusunda bilgilendirilip onay alınmışsa, doktor veya hastane zarardan sorumlu tutulamaz. Komplikasyon, doktorun bilgi veya beceri eksikliğinden kaynaklanmayan, tıbbi standartlara uyulmasına rağmen önlenemeyen ve istenmeyen sonuçlardır.

Tıbbi uygulama hataları yani malpraktis nedeniyle tazminat davaları, yapılan tıbbi uygulamanın niteliğine göre farklı hukuki gerekçelere dayanılarak açılabilir:

  • Haksız Fiil Sebebiyle,
  • Sözleşmeye Aykırılık Nedeniyle,
  • Vekaletsiz İş Görme Hükümleri,
  • Kamu Hastanelerinin Hizmet Kusuru Nedeniyle.

Sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılacak olan malpraktis davası tıbbi müdahalenin mahiyetine göre iki şekilde kurulabilir: Vekalet Sözleşmesi, Eser Sözleşmesi.

Kural olarak doktor/hasta ilişkisi hukuki nitelik itibariyle “vekalet sözleşmesi” kapsamında değerlendirilmektedir. Kanuna göre vekil, yani tıbbi uygulamayı yapan hekim, vekalet görevine konu hastanın teşhisi veya tedavisi işini yerine getirirken, olumlu neticenin elde edilmemesinden sorumlu değilse de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur.

Doktorun insan vücudunda bir eser meydana getirmesini amaçlayan tıbbi uygulamaları ise, hukuki açıdan “eser sözleşmesi” olarak nitelendirilmektedir.

Örneğin estetik ameliyatlar bu niteliktedir. Hasta ile doktor arasında ameliyat öncesi estetik uygulanacak bölgeye dair bir karar alınmış ise doktor istenilen sonucu ortaya koymak zorundadır.

Doktorun hukuka aykırı tıbbi müdahalesi sonucu hastanın zarar görmesi halinde, tazminata hükmedilebilmesi için bazı şartların gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Bu şartlar aşağıda belirtildiği gibidir:

  • Doktorun tıbbi uygulama sırasında hukuka aykırı bir davranışının olması gerekmektedir. Bu davranış sözleşmenin ihlali şeklinde olabileceği gibi haksız fiil ya da vekâletsiz iş görme şeklinde de olabilir.
  • Tıbbi müdahale sonucunda, hastada bir zarar meydana gelmiş olmalıdır.
  • Zararın doktorun kusurundan kaynaklanmış olması gerekir.
  • Son olarak, kusur ile hastada ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağı olarak da tabir edilen neden-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Başka bir değişle, zarar doktorun kusurlu fiili nedeniyle meydana gelmiş olmalıdır.

Doktorlar açısından kusur isnadı “tıbbi gerekliliğe uygunluk” kriteri ile ele alınmalıdır. Bu noktada, ortalama bir doktorun sahip olması gereken bilgi birikimi, mesleki yetenek, tecrübe, fizik ve fikri güç dikkate alınarak bir değerlendirme yapılacaktır.

Somut olaydaki doktorun bu kriterlerden sapma gösterip göstermediğine bakılacak, eğer bir sapma varsa, bu kusur olarak nitelendirilecektir. Ancak bir sapma yok ise bu komplikasyon olarak değerlendirilecek ve doktora kusur isnad edilemeyecektir.

Tıbbi malpraktis nedeniyle eser veya vekalet sözleşmesine dayanılan hallerde görevli mahkeme “tüketici mahkemesi” olarak düzenlenmiştir

Kamu hastaneleri veya sağlık kuruluşları aleyhine tıbbi malpraktis nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya görevli mahkeme ise “İdare Mahkemesi” olarak düzenlenmiştir.

Doktor ile hasta arasındaki ilişkinin niteliği zamanaşımı süresi bakımından da farklılık yaratmaktadır. Eğer hasta-doktor ilişkisi bir sözleşmeye dayanıyorsa, sözleşmeden kaynaklanan talepler 5 yıllık zamanaşımına tabidir.

Buna karşın, eğer hasta-doktor ilişkisi bir sözleşmeye dayanmıyorsa, haksız fiil hükümleri uygulanacağından, dava açma süresi 2 yıl ile sınırlıdır. Ancak, malpraktis davalarında, kusurlu fiilin anlaşılma ve fark edilme süresi göz önünde bulundurularak, zamanaşımı süresi, fiilin işlendiği tarih itibariyle 10 yıldır.

Yeni Yönetmelik ve Malpraktis Davaları

15 Haziran 2022 tarihinde “Sağlık Meslek Mensuplarının Tıbbi İşlem ve Uygulamaları Nedeniyle Soruşturulmasına ve İdarece Ödenen Tazminatın Rücu Edilmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ile devlet ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının, soruşturma ve rücu sürecindeki iş ve işlemleri kapsayan yönetmelikle birlikte, sağlık çalışanlarına yönelik soruşturma izninin verilmesi ve tazminat konularında yetkili Mesleki Sorumluluk Kurulu kurulmuştur. İlgili yönetmeliğe göre sağlık personelleri tarafından gerçekleştirilen uygulamalarda kasıt olmadığı müddetçe, işbu davalardan doğan tazminatı artık Devlet üstlenecektir.

Yeni düzenleme kapsamında; malpraktis sonucu mağduriyet yaşadığını iddia eden vatandaş, önce Mesleki Sorumluluk Kurulu’na başvuracaktır. Yapılan bu başvuru sonucu kurul tarafından malpraktise bağlı bir mağduriyet geliştiğine dair karar verildiği takdirde zarara uğrayan vatandaş, doktor aleyhine dava açma hakkına sahip olacaktır. Açılacak dava sonucunda tazminata hükmedilmesi halinde ise hekimin hatası kasıtlı olmadığı sürece tazminatın tamamı devlet tarafından üstlenilecektir.

Şu an devam etmekte olan malpraktis davaları da bu kapsamda değerlendirilecek ve kasıt olmadığı sürece tazminat devlet tarafından ödenecektir. Tıbbi işlem ve uygulamalar sebebiyle idarece ödenen tazminatın ilgili sağlık personeline rücu edilmesi; ancak kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi halinde mümkün olabilecek, rücu miktarı sağlık çalışanının kusur oranı gözetilerek belirlenecektir.


İlginizi Çekebilir: Özel Hastanelerin Acil Servisleri Ücret Talep Edebilir mi?

Anahtar Kelimeler: Yeni Yönetmelik Uyarınca Malpraktis Davaları, Yeni Yönetmelik Uyarınca Malpraktis (Tıbbi Kötü Uygulama) Davaları, Yeni Yönetmelikte Malpraktis Davaları.